2023 seçimlerinden zaferle çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonrasındaki ilk sözleri, yeni bir anayasa yapılması gerektiğine dairdi…
Erdoğan’ın, mevcut anayasa ile ilgili olumsuz kanaatlerini her vesile ile dillendirdiği herkesin bildiği bir gerçek…
Bu hakikatten naşi, cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği gibi çok önemli bir seçim sonrasında yapılan ilk vaadin anayasa değişikliği olması da hayli anlaşılır bir durum.
AK Parti ve Sayın Cumhurbaşkanı açısından hayati anlam taşıyan bu meselenin, kabul etmek gerekir ki başta CHP olmak üzere muhalif cenah açısından çok da önem taşıyan bir mahiyet arz etmediği sır değil.
Bu nedenle ‘yeni bir anayasa yapma’ hedefine ulaşabilmek için muhalefetle diyalog kanallarının açılması yönünde ekstra bir gayret sarf edileceği beklenen bir durumdu.
Diyalog olgusunun ete kemiğe bürünebilmesinde 2024 yerel seçim sonuçları tetikleyici bir işlev gördü.
AK Parti’nin seçim mağlubiyetini açıkça kabul etmesi ve üzerinde Ekrem İmamoğlu gölgesi bulunan Özgür Özel’in bu vesayet prangasından kurtulma arzusu, diyalog için hayli mümbit bir vasat husule getirmişti doğrusu.
Nitekim 23 Nisan resepsiyonu vesilesi ile başlayan ılıman hava karşılıklı ziyaretler ile doruk noktasına vardı…
Buraya kadar her şey gayet normal ve olumlu…
Esasen siyasetin asli vazifesi de budur.
Tıkanan kanalları, kendisine yüklenen vazife ve işlev bağlamında açmanın yollarını bulmak…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın gelişmelerin tamamına bu açıdan baktığı ve değerlendirdiği, tartışma götürmeyecek denli açık lakin karşı tarafta ve hatta AK Parti’ye yakın kimi mahfillerde, gelişmelerin başka türlü değerlendirilmesi söz konusu idi.
Herkesin açıkça gördüğü ve fakat yüksek sesle dillendirmediği bu sorun, ‘diyalog’ çabalarının ‘ittifak’ gibi yansıtılmasıyla ortaya çıktı.
CHP ve Özgür Özel, başta Gezi sanıklarının salıverilmesi olmak üzere birçok netameli hususu yeni anaysa için bir koz olarak kullanmak isterken MHP ile ittifakı sorun olarak gören AK Parti’ye yakın gibi görünen kimi çevreler de bu hususu MHP’den kurtulma imkânı olarak takdim ettiler.
Bunun üzerine Bahçeli, yapılmak isteneni gördüğünü ve fakat buna rağmen Erdoğan’a olan desteğini sürdüreceğini açıkça ifade etme ihtiyacı duydu.
Bu gelişme üzerine Özgür Özel ne yaptı dersiniz?
Bahçeli’yi kastederek “Memleketi bu hâle kadar getirip suç ortağını bize doğru itmesin” diyerek Cumhur İttifakı’na, AK Parti’ye ve MHP’ye nasıl baktığını açık bir biçimde göstermekten çekinmedi tabii ki…
Nezaketten hayli uzak, dahası ciddi bir itham ve suçlama içeren bu sözün, Erdoğan’ın CHP’yi ziyaretinin iki gün sonrasında sarf edilmesi ise hayli manidar doğrusu…
Muhataplarına böyle bakmak ve düşmanca tavır takınmak, açık söylemek gerekirse CHP’nin genlerinde vardır.
Onlar, tarihin hiçbir döneminde, bir sorunun halli için çaba göstermemiştir ve bugün de bu gerçek tüm çıplaklığı ile karşımızda durmaktadır.
DEM (yani PKK) ile, FETÖ ile ve ülkenin birliğine ve beraberliğine kasteden örgütler ile herkesin gözleri önünde ittifak kuran bu partinin, 15 Temmuz sonrasında Türkiye’nin bekası için kurulan Cumhur İttifakı’nı “suç ortaklığı” şeklinde tanımlaması, Özgür Özel’in ve CHP’nin diyalogdan ne anladığının mühim bir göstergesidir.
Onlar, en başından beri kendilerinin mutlak doğru, muhataplarının ise mutlak yanlış olduğuna iman etmişlerdir âdeta.
Diyaloğu fırsatçılık gibi telakki eden bu anlayışla nereye kadar gidilebilir sahi?
Dayatmacılığı kendine bir hak gibi gören anlayışın, karşısındakine saygılı davranması ve nezaket göstermesi, boş bir beklentiden öteye geçmez…
Yani katranın kaynatmakla şeker olmadığını tekrar tecrübe etmek beyhude bir çabadır…