Aslında bu yazının başlığı şöyle de olabilirdi; “kasetle genel başkan olanlar ve yoldaşları, liderlerine bağlı dava adamlarının istifasını anlayamazlar!”
CHP, AK Partili belediye başkanlarının, halkın beklentisi doğrultusunda; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Parti yönetiminin kararıyla istifa etmelerini anlamakta zorlanıyorlarmış. Öyle ya ortada bir istifa varsa bir de kaset olmalı değil mi? Çünkü kendi partilerinde kasetsiz istifa edilmiyor.
AK Parti’ye karşı girdiği tüm seçimleri büyük hezimetlerle kaybeden CHP’de nedense hiçbir milletvekili, hiçbir belediye başkanı istifa etmemiştir. 2010 yılında genel başkanlarının önüne bir kaset konana kadar. Kasetle genel başkanlarının kellesini alanlar, bugün istifa eden AK Partili belediye başkanlarını anlayamazlar tabi…
Seçimle geleni darbeyle göndermek isteyen CHP, bugün çıkıp seçimle gelen seçimle gitmeli diyerek komik duruma düşüyor. Gezi darbe girişiminin destekçisi olan Kemal, “Sandık her şey değildir. Başbakan Erdoğan ve hükümet istifa etmeli” derken, bugün seçilmiş olan seçimle gider çelişkisine bir açıklama yapmalı. Seçilmek nasıl bir hak ve hukuki zeminse, istifa etmek de hukuki bir haktır. Olmasaydı, kanunla yasaklanırdı.
CHP, Kemal Bey ve davasız arkadaşları, AK Parti’deki liderlik ve dava arkadaşlığını anlayamazlar. CHP, eski genel başkanları Baykal’ın kasetini eline alıp genel merkeze koşan ve koltuğa oturan adamın yaptıkları üzerine biraz kafa yorsunlar. Ahlaki ve doğru olan bugün AK Partili belediye başkanlarının istifa etmesidir. Ahlaksızca olan Kemal’in kasetle koltuğa oturması ve kaybettiği sekiz seçime rağmen hala o koltukta oturmasıdır…
Bugün Türkiye, içinde ve dışında yaşanan olaylarla tarihi bir sürecin içinden geçiyor. Liderin dik duruşuna destek olan dava arkadaşları bu sürecin kayıpsız atlatılmasına hayati katkılar yapacaklardır. Lider Erdoğan ve dava arkadaşı belediye başkanlarının yaptığı da budur!
Size tarihten bir örnek vereyim. Uhud Savaşı’nda sahabe üçe ayrılmıştı. Bir grup, savaş meydanında yayılan ‘Resulullah öldü’ haberi üzerine korkmuş ve dağa kaçmış; bir kısmı, ‘Resulullah öldüyse biz niye yaşayalım diyerek’ savaşa amansız bir şekilde devam etmiş; başta Hz. Ali Efendimiz olmak üzere 14 kişilik bir grup da Hz. Peygamber’e siper olmuştur.
Bir dava, liderinin şahsında temsil edilir. Lidere yapılan saldırı aslında davaya yapılmıştır. Uhud’da Peygamber’e (sav) saldıranlar ile 15 Temmuz’da Erdoğan’a saldıranlar, aslında onların inandığı ve dünyaya hakim olmasını istedikleri davaya darbe vurmak istemişlerdi.
Bugün de bizlere düşen, inandık dediğimiz davanın liderine sahip çıkmak, O’nu anlamaya ve anlatmaya çalışmaktır. Zaferlerde etrafında toplanılan, mağlubiyette terk edilen bir lider ve davanın varlığını devam ettirmek uzun vadede mümkün değildir…
15 Temmuz gecesi o liderin canına kıyılamasın diye 250 kişi kendi canını paletlerin altına serdi. Mermilere siper etti. Bu inançta olan Başkanların koltuklarını bırakmasını CHP bundan dolayı anlayamaz.
O başkanlar koltuk için AK Parti’ye katılmış değildi. Erdoğan’ın peşinden de “Size koltuk vereceğim” dediği için gitmediler. Başkan olduklarında yaşadıkları sevincin daha fazlasını başkanlığı başka bir arkadaşına bırakırken de yaşadıklarına emin olun.
2019 seçimlerinde AK Parti’nin en ön saflarında istifa eden başkanların yer alacağına emin olun. Liderin balkon konuşmasında, dünyaya meydan okurken de en yakınında yine o başkanlar olacak. Orada olamayanlar da ekran başında mutluluk ve zafer gözyaşı dökecekler.
Ne demişti lider Erdoğan, “Ben dahil hiç kimse davanın üzerinde değildir!”
Erdoğan’ın bu sözünün sadece sözde kalmadığını, güzel bir örnekle hafta sizinle paylaşacağım inşallah…