Mp3’ler, flash bellek, hafıza kartı, CD’ler çıktı, kasetlerin hükümranlığı da bitti. Ölmüş bir sektör artık kasetçilik. Bir dönem plakların egemenliği gibi, kasetlerin de saltanatı vardı; her şey gibi o da zamana yenildi. Bugünlerde sadece nostalji ve müzik meraklıları, plaklar gibi kasetler biriktiriyor.
Çocukluğumda kasetler ayrı bir kültür olarak yaşanıyordu. C46, C60, C90 diye kaset serileri bulunuyordu, kaset marketleri vardı. Zevkine göre oluşturduğun listeleri kasetçilere verir; 60’lık veya 90’lık olarak kasetler doldurulur, dinlenirdi. Uzun yol albümleri, sevdiğinize şarkılar olarak çarşaf listeler yapılır, dükkânların raflarına asılırdı. Hemen her mahallede bir kasetçi, hatta seyyar olarak kaset satanlar ve onların oluşturduğu listeler bulunurdu.
Kasetçilerdeki önceden düşünülmüş listeleri seçmek de mümkündü; ancak eğer ‘özel biri’ için bir kaset dolduruluyor ise hazır kayıtlar hoş karşılanmazdı. Çünkü seçilen her şarkıda bir anlam arıyordu, dinleyen… Öyle ki; A yüzü şarkıları, B’ye göre daha özenli oluyordu. Karşındakine verdiğin değer ile ilişkilendiriliyordu kasetlerin kalitesi, uzunluğu ve müzik tercihleri…
Merdiven altı kayıtları ile seyyar satıcılar, rengârenk tezgâhları ile mobil olabiliyor, bangır bangır sokakları dolanıyor; bazen de işlek bir köşede kaset satıyordu. Unkapanı, müzik demekti. Anadolu’nun köşelerindeki insanlar bilirdi; şöhretin yolu buradan geçerdi. Bavulunu, yorganını sırtına alan, elinde bağlaması ile Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nda sabahlar, keşfedilmeyi beklerdi. Hikâyeleri, filmlere ve kitaplara konu olurdu. 70’lerden 90’ların sonuna kadar ‘kaset furyası’ esip durdu. Şimdilerde ise perde çeşitleri, mefruşat malzemeleri, polar, pike, saten, dantel, havlu bulabilirsiniz artık Unkapanı’nda. Yani aslî ve resmî görevine dönmüştü; İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ).
Herkesin bir kişisel kaset albümü vardı, bu sahibinin kültür ve karakter düzeyini ele veriyordu. Tıpkı kitaplarla dolu bir kütüphanede ‘insan tahlili’ yapmak gibiydi kasetlikler. Her konser, her organizasyon korsan satıcılar tarafından kasetleştirilir, sanatçılar bile albümlerini sayamaz hâle gelirdi. Kaset bugün de müzik maceraları için sanatçıların eşsiz formatıdır. Askerlik hatıraları gibi, anlatsalar sonu gelmez.
Boş kasetler de bir endüstriydi. Kalitesi ve uzunluğuna göre; birçok üreticisi vardı; galiba en popüler kaset markaları, Maxell, Raks, Sony, Philips, Basf, UD, Agfa’ydı.
Kişisel olarak çocukluk hatıramın küçük kutusunu açtığımda hatırladığım, babamın sık değiştirdiği arabalarından birinde doldurduğu şiir kasetiydi. Sonraki yıllarda kasetteki sesin cızırtıyla kesildiği, teypte çalmasına yardımcı mekanizmaya sıkışan, radyonun bozduğu bağırsak gibi uzun bandı kopmadan büyük titizlik ile çıkardığımı, bir cerrah gibi ama bisturi yerine bir kalem ile geri sardığımı hatırlıyorum. Şimdiki insanlara kaset ve kalem ilişkisini anlatmak öyle kolay değil. Teypteki boş kasetlere sesimi kaydetmenin ayrıcalığını, daha sonra kendi sesimin nasıl da bana yabancı geldiğini izah etmek de böyle…
Hırsızlar için araba teyplerini çalmanın değerli olduğu yıllarda, amcamın başına gelen bir olay da, kasetlerin gücünü göstermesi bakımından önem arz ediyor. Hırsız, kasetteki dini içerikte ‘başkasına ait bir malı izinsiz almanın’ kötülüğünü anlatan, bunun ahirette cezaya taalluk ettiğine ait kıssayı dinledikten sonra, çaldığı teybi geri getirerek hoş bir hatıra bırakmıştı; elektronik, mekanik alet dışında…
Amerika’da bugünlerde geçmişte popüler olmuş kasetlerin, CD’ler ile birlikte yeniden verilmesi tartışılıyor. Nostaljik veya romantik arayış içindeki Amerikalılar, tüketim kültürüne yeni bir yorum getiriyor. Bakalım koleksiyonerleri dışında uygulama nasıl karşılık bulacak, gerçekten rağbet görecek mi?..