Karanlık dairenin dışından bakınca

Abone Ol

2 yıl önce bu günler Türkiye’nin başına gelebilecek en kötü şeylerden birisi gelmişti. Emeline ulaşamasa bile bir hayal kırıklığı, bir hainlik, bir içten çökertme teşebbüsünü yaşadık. 17-25 Aralık darbe girişiminden bahsediyorum. Haşhaşi bir üslup ve aymazlıkla devletin kılcal damarlarına kadar giren kirli emelleri uğruna tapelerle her türlü şantaj, tehdit ve aldatmayı mubah gören bir bedbaht örgüt gördü bu ülke.

Geçen iki yıl bu örgütün tabandaki masum destekçilerinin görmediklerini görmesi, duymadıklarını duyması için yeterli bir zaman dilimiydi. Lakin bu konuda tam zıddını yaşayarak gerçeklere muhtemel gerçekler gözüyle bakmadan önyargılarını geçilmez bir duvar gibi aldanmışlıklarının önüne koydular.

Kendilerine ezberletilenleri okuyup durdular. Bizim gibi sade vatandaşlar hep tabanın iyiliğinden bahsetti. Problemin, ulaşılamayan hatta ilginç kast sistemleriyle kendi tabanlarının dahi ulaşamadığı üstte örgütsel çalışma içine girmiş bir kesimden kaynaklandığı hüsn-i zannını gözettik. Bir kısmı gerçekleri görüp bulunduğu kara dairenin içinden çıktılar ancak bir kısmı için henüz bu uyanış gerçekleşmedi. Gerçekleşebileceği iyi niyetiyle hala hayır dualarımızı halis niyetli olanların üzerinden eksik etmiyoruz.

28 Şubat sürecinde bile düzene ayak uydurmayı tercih eden Gülencilerin bu son süreçte oluşmuş yeni konjonktöre karşı çetin bir savaş içine girmelerinin sebeplerini anlamak pek güçtü doğrusu. Ta ki sonradan ortaya çıkan birçok gerçeğin konuya açıklık getirmesine kadar. Bu çatlağın patlama noktasını Yeniyüzyıl’dan Atilla Yayla yazısında şöyle ifade etmiş:

“Hükümet GC’nin isteklerine müspet cevap vermedi. Askerlerden alınan en büyük dinleme tesisini GC’nin kontrolündeki Emniyet İstihbarat’a değil tarihinde ilk defa sivil siyasî denetim altına alınmış olan MİT’e bağladı. Bu GC nazarında affedilmez bir suçtu. İktidar bu icraatıyla GC nazarında adeta ölüm fermanını imzalamıştı.

GC Kürt meselesine bakışta, dış politikada, özellikle İsrail ile ilişkilerde çok farklı görüşteydi ve politika belirleyici olmak arzusundaydı.

Oslo üzerinden yapılan hesaplara göre, MİT müsteşarının tutuklanması Erdoğan’ın tutuklanmasına kadar gidecek yolu açacaktı. 7 Şubat 2012 MİT operasyonu bunun için yapıldı ve iktidarı teslim alma yolunda en kritik dönemeci teşkil etti. Ancak, Erdoğan’ın müsteşara verdiği “silahla diren” talimatı ve müsteşarın kararlığı operasyonu püskürttü. Bütün bu olaylar cereyan ederken GC’nde hükümete öfke gitgide büyümekteydi.

Bunun birçok işareti GC medyasındaki haber ve yazılarda dışa vurmaktaydı. 17/25 Aralık’tan ve dershaneler meselesinin patlamasından aylar önce Zaman’da katıldığım bir iftarda Cemaat mensuplarının hükümete öfkesini, Erdoğan’a duyduğu nefreti şaşkınlık içinde bizzat gözlemleme imkânı buldum.

GC hükümetin gitmesi arzusundaydı. Bunu siyasî olarak yapacak gücü yoktu. Zaten alenî ve meşru bir siyasî aktör de değildi. Başka bir yol bulmak zorundaydı. Bütün hazırlıkları buna yönelikti. Sadece Türkiye ile sınırlı kalmayan, tüm dünyaya yayılan ağını devreye soktu ve her alanda hükümete karşı taarruza geçti.

Müthiş bir dalganın gelmekte olduğunu sezen hükümet dershaneleri kapatmaya karar verdi. Bu GC için kabul edilemez bir durumdu. Dershaneler Cemaat’in malî, daha da önemlisi beşerî gücünün ana kaynağıydı. Ayrıca, büyük bir propaganda ve meşruiyet aracıydı.

Dershaneleri kapatılması kararı GC açısından hükümetin devrilmesini daha âcil bir ihtiyaç hâline getirdi. 17/25 Aralık bu amaçla tasarlandı veya hızlandırıldı. GC içine gömülü otonom yapılanmanın muazzam bir avantajı vardı. Kırılması hatta normal şartlarda farkına varılması çok zor bir zincir kurulmuştu. Hukukun itibarı ve yargı memurlarının dokunulmazlığı GC’nin amaçlarının hizmetine koşulacaktı.”

17 ve 25 Aralık darbe girişimleri yalnız başına değerlendirildiğinde bile meşru iktidara karşı yapılmış bir terörist başkaldırıydı. Bu olguyu destekleyen onca hainlikler hala o karanlık dairede olan masum insanların da masumiyetlerine gölge düşürmektedir. Önyargılarınızı bırakıp ezberletilenlerin dışında bambaşka bir dünya olduğunu görün lütfen. Mevzuya bir de bu taraftan bakın.