Türkiye, hep yazıldığı gibi, bir dönemin parti kapatmaları yüzünden siyasi partiler mezarlığı oldu. On yıllar boyunca ne partiler kapatıldı. Ünlü darbecilerin dediği gibi ‘hem sağdan, hem soldan’ siyasi partiler, ceberrut sisteme kurban edildi.
Uzak değil, bundan 7 yıl önce konu AK Parti’nin de başına gelmişti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, o geçmişte hep tekrarlanan çok meşhur yasa maddeleri yüzünden AK Parti’ye kapatma davası açtı. Türkiye, tam düzlüğe çıkmışken, üstüne üstlük 28 Nisan e-muhtırasını atlatıp yeni bir cumhurbaşkanı seçmişken, tüm ülke hop oturup hop kalktı.
Ancak o dönem iyi bir şey oldu. Anayasa Mahkemesi üyeleri, halkın vicdanına kulak vererek, oy çokluğuyla bu talebi reddetti. Bir anlamda, AK Parti’nin kapatılması millet iradesine çarpmış oldu. AK Parti de sırtını dayadığı milletin iradesiyle, parti kapatmalarını sona erdirerek yeni bir sayfa açtı.
Parti kapatmalarının ne demek olduğunu en iyi bilen bir siyasi geleneğin temsilcileri bugün parti kapatma konusunda suskun. Gazete kupürleriyle iktidardan indirilen, partileri kapatılan, sürekli siyaset dışına itilmeye çalışılan bir kitle, yeni bir seçimin arifesinde başka bir partinin kapatılması ihtimaline karşı ses çıkarmıyor.
HDP kapatılırsa, en erken Kasım’da yapılacak seçime kadar yasal prosedürleri tamamlayamayacağı için seçime yeni kuracakları parti ile giremezler. SHP döneminde olduğu gibi CHP çatısı altında ya da bağımsız olarak Meclis’e girerler.
HDP’ye oy verenlerin büyük bir bölümünün, seçime kadar yaşanacak terör eylemlerinden bezip oylarını HDP’ye vermekten vazgeçeceğini düşünmek de mantıksız. HDP, sadece AK Parti’nin kapsama alanındaki Sünni Kürtlerin değil çok farklı kesimlerin oyunu alarak barajı aştı. Bugün yüzde 13’le kapatılan HDP, oyunu katlayarak Meclis’e yüzde 15’le veya 20’yle gelir mi bunu çok iyi hesaplamak gerek.
Bu arada, HDP ile ilişkilendirilen PKK ne yapıyor? HDP’nin oylarını azaltacağı düşünülen tezlere destek verircesine masum insanların kafasına kurşun sıkıyor. Çözüm Süreci’nin bitmesini dört gözle beklercesine sivil hayatı orta yerinden vuruyor.
PKK, aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, HDP’nin Suruç katliamından sonra yaptığı ‘silahları bırakın’ çağrısına ateşle karşılık verdi. Pekâlâ, ilk bombardımanın ardından tüm dünyaya “Biz barış istiyoruz, Çözüm Süreci’nin devam etmesinden yanayız ama siyasi irade bizi bombalıyor” diye bir açıklama yapabilirdi. Buna gerek duymadı. Hemen silahlı saldırılarına başladı.
Zaten savaş bir kez başladı mı nasıl başladığının önemi olmaz…
Ancak şu gerçeği hiç kimse unutmamalı: Çözüm Süreci’ni gözü yaşlı analar, yüreği yanan şehit yakınları asla bozmadı.
Şimdi HDP ve Kürtler büyük bir sınavla karşı karşıya. Silaha mı yoksa siyasete mi sarılanlar desteklenecek? Bu karar size ait.
Bu arada Abdullah Öcalan’dan neden ses çıkmıyor? Sessizlik yaşanan şiddeti onaylama anlamına gelir…
Barış güvercinlerimiz, akil adamlarımız, kadınlarımız da suskun hala…
Neden?