Kanaat en büyük zenginliktir

Abone Ol

İnsanın isteği sınırsızdır.

Nefs her şeyi ister.

Fakat isteklerimizin gerçekleşmesi bizlerin mutluluğunu daim kılmaz.

O yüzden Allah’tan isteklerimizi gerçekleştirmesini değil, hayırlı olan her ne ise onu dileriz.

O’ndan isteriz; fakat nihayetinde isteğimizi mutlaka gerçekleştirmesini değil, hayırlısı ne ise onu duamıza alırız.

Zira isteğimizin bizim için hayırlı olup olmadığını biz bilemeyiz.

Sadece Allah c.c. bilir.

İstekleri sınırsız, kendisi sınırlı bir varlık olan insan sınırsız isteklerinin güdümüne girerse mahvolur, kaybolur, un ufak olur.

İşte o zaman fani insan kendi eliyle kendisine fena eder.

Bu manada insanın kendisine en büyük kötülüğü bir başkası değil, yine kendisi etmektedir.

İnsan isteklerinin peşinden bir ömür tüketir ve sonunda kendisi de tükenir.

Burada insan isteklerini frenleyebilmeli, sınırlandırmalıdır.

Biz buna insanın kanaat etmesi diyoruz.

Yani elde ettiklerini yeterli görebilmesi, onunla yetinmesi.

Başımıza her ne geliyorsa kanaatkâr olmadığımız için geliyor zaten.

O yüzden olsa gerek, atalarımız ‘Kanaat gibi devlet olmaz’ demişlerdir.

Kanaatkâr davranmadığımız için kıskanıyoruz; kanaatkâr olmadığımız için hataya sapıyoruz; elimizdekiyle yetinmediğimiz için başkalarının elindekine göz dikebiliyoruz.

Bir toplumun insanları kanaati içselleştirebilmişlerse o toplum sağlıklı bir toplumdur.

Kanaat etmeyenler, sahip olduğunu yeterli görmeyenler hırslı olurlar.

Hırs ise insanı içten içe tüketir.

Geçrek yoksulluk elde birşeyin olmaması değil; elde olduğu halde huzura kavuşamama hali, mutlu olamama durumudur.

Dünyalık mal mülk bir araçtır; bir amaç asla olamaz.

Mevlana’ya atfedilen bir benzetme vardır.

Dünya mallarının okyanusa, insanın kalbini ise bir gemiye benzetir.

Okyanus geminin hedefine ulaşması için nasıl bir imkansa, dünyalık mal ve mülk de insan için hedefine ulaşması için bir araçtır.

İnsanın hedefi huzur limanına ulaşmaktır.

Tek bir şartla; gemi su almamalıdır.

Yani mal mülk sevgisi insanın kalbinde olmamalı, insan onu amaç kılmamalıdır.

El kârda olsun; fakat gönül Yardan ayrılmasın.

Zira kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.

İnsan yetinmesini bilmeli, yeter diyebilmelidir.

Yetinmesini bilmeyen mutlu olamaz.

Nice insanlar var ki, sahip olduğunun haddi hesabı yoktur ama huzur ve mutluluğu yakalayamamıştır.

Nice insanlar da var ki, mal mülk açısından yoksuldur, çok şeye sahip değildir ama mutludur, huzurludur.

Şu fani dünyada insanın aradığı ise yalnızca huzurdur.

Şu bir gerçek ki, eşya insana huzur veremez.

Huzur dediğimiz şey sahip olduklarımızla değil, içsel durumumuzla alakalıdır.

Malk  mülk noktasında kanaat etmeyenleri; makam mevki açısından gözü hep yukarılarda olan ve onun için herşeyi yapmaya hazır olanları hep bir yarış halinde görürüz.

Ama boş bir yarış.

Oysa yarış yapılacaksa hayırlarda yarış yapılmalı.

Hayırda yapılan yarış hem toplumun ihyası hem de insanın inşası için önemlidir.

Hatta insanın ikbali de yaptığı hayırlarla şekil alacaktır.

Zenginlik elimizde tuttuğumuzla bağlantılı değil, elimizden ne kadar çıkarabildiğimiz ya da hayır yolunda ne kadar harcağımızla ilgilidir.

Kanaatkâr olan tevazu sahibi olur.

İnsana yakışan en güzel elbiselerdendir tavazu da, kanaatkâr olmak da.

Kanaatkâr olma, sahip olduklarımızla yetinme duası ile…