Türkiye özgür bir ülkedir.
Yedi düvel gelse, darbeci tüm zihniyet hortlasa bu gerçekliğin üzerini örtmeye güç yetiremeyecektir.
Türk vatandaşları, inançlarını, fikirlerini, sosyal kimliklerini, cinsel tercihlerini belirlemekte özgürdür!
Ancak cümle alem bilir ki, “Bir kişinin özgürlüğü, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter!”
Diyanet işleri Başkanı’nın irad ettikleri 24 Nisan Cuma Hutbesi’nin ardından, kutsal kitabımıza ve ilahi hükümleri dillendiren Prof. Dr. Ali Erbaş’a dil uzatan kitle, kurum, kuruluş özgürlük adı altında haddi aşmış, çığırından çıkmış insani kaideleri ihlal etmiştir.
İnsani ve ahlaki hudutlarını aşarak bu ülkenin inançlı insanlarının değerlerine saldırmak özgürlük talebi değil, saygısızlık, seviyesizlik ve izansızlıktır.
Evrensel bir saadet prospektüsü sunan dinimiz İslam’dan, imani prensiplerden, İslami kardeşlikten fersah fersah kaçan ve kendilerini modern addedenlerin kendilerine duyulmasını istedikleri “saygı”nın aynını sair fikir ve düşünce toplulukları içinde duymaları kendi özgürlük mottaları gereği zorunludur, ki o nispette sözlerinin eri olup modern oluşlarını ispatlayabilsinler.
Yoo, tüm kutsal dinamikleri dillerine dolayıp sadece kendilerine saygı duyulmasını bekliyorlarsa ki öyle görünüyor bu onların yobazlıklarının cehaletlerinin, bağnazlıklarının ispatıdır.
Sınırsız özgürlük diye bir şey varsa o da akıl, fikir sahibi insan toplulukları için geçerli olmayıp hayvanlar alemi için mümkün olabilir.
Kaldı ki insan, hayvanların kural tanımaz içgüdüsel davranışlarını kontrol altında tutmak için kuşu kafese, tavuğu kümese, atı ahıra kapatandır.
İktidar Partisini ve Hükümeti küçümseyen güya modern, eğitimli muhalif zihniyetin özgürlük tanımından bihaber olması açıkçası acınacak bir ahvaldir.
Zira, her konuda tercih salahiyetine sahip olmalarına rağmen hala özgür olmadıklarını, tercihlerinin baskılandığını ifade edişlerindeki maksatları özgürlük değil, beyinlerine bağlı bir ip ve o ipi çeken bir elin emirlerine itaat gayretleridir. Ki bu durum onların özgürlüklerini adını bilmediğimiz bir bedel ile takas ettiklerinin işaretidir.
Ankara Barosu’nun yazılı açıklamasında yer alan “Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal değerler üzerine inşa etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir.” İfadeleri bana göre kansızlıktır!
Bu İslam’a ve kaidelerine fütursuzca hakaret ve saldırıda bulunanlara Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamayı bir insanlık, bir üslup, bir vizyon örneği olarak yeniden dinlemelerini öneriyorum. “Elbette Diyanet İşleri Başkanımızın sözleri sadece kendini Müslüman olarak tanımlayan, İslam dairesinde gören kişiler için bağlayıcıdır. Kendini bu sıfatlarla tanımlamayanlar için söz konusu ifadeler bir görüşten ibarettir. (…) Bu Ankara Barosunun yetkisinde değildir. Herkes yerini bilecek. Haddini bilecek Ankara Barosunun açıklaması başta olmak üzere Diyanet İşleri Başkanımızın görüşlerine karşı kullanılan üslup konu ve şahıs boyutunu aşıp doğrudan İslam’a yönelen kasıtlı bir saldırı halini almıştır.”
Evet, orijin kodlarından utanan, öz kültüründen kompleks duyan, atasının, dedesinin dinini reddeden, bu camia bir suç işlemiştir ve kendini Müslüman olarak tanımlayan her bir Türk vatandaşının inancına, özlük haklarına tacizde bulunmuştur.
Dün örtümüz, bu gün inandığımız ilahi metinlere elini, dilini uzatanlar, bu hadsizliklerini telafi etmek mümkün olmasa da özür dilemelidirler.
Kur’an-ı Kerim’de yer alan ilahi yasalara “Çağlar ötesi” ithamları ise Allah’ın nezdinde saklıdır ve kıyametleri vuku bulduğunda hakikatle yüzleştiklerinde pişmanlıkları muhtemel firavunca olacaktır!
Son söz: Bu bağnaz, bu yobaz zihniyete; “Lekumdinikum veliye din!” diyorum ve tüm Müslüman kardeşlerimiz adına kirli, karanlık gölgelerinden Rabbimize sığınıyorum.