‘Kalbleri şerhâ-şerhâ’ olanlar, ‘tek cebhe’.. Sen nerdesin

Abone Ol

Rahmetli Necmeddin Erbakan 1977 seçimleri öncesinde, ‘Millî Selâmet’ (MSP) dışındaki bütün partilerin özde tek olduklarını belirtir ve ‘Sahnede, onlar ve biz varız.. Onlar beşi bir yerde.. Hepsi bir.. Bu tarafta ise, Millî Selâmet..’ der, bu da suçlama konusu olurdu, ‘milleti bölüyor’ diye.. Halbuki, yöneticilerin belirlenmesi için yapılacak seçimlerde halkın oy’una başvurulmak üzere partiler oluşturulurken, bir bölünmeye de davet çıkarılır, farklı görüş ve düşüncelerin -o düzenlemeleri yapan egemen güçlerin kanununca belirlenen sınırlar içinde- ortaya konulmasına fırsat verilmiş olur..

Erbakan’ın sözü bir doğruyu anlatıyor olabilirdi, ama, zamanından önce söylenmiş olduğu için anlaşılamadı. Sözün doğru zaman ve mekanda, doğru kişi tarafından ve doğru muhatablara sölymenmesi esastır.

*

Alınız size, aile boyu taa -kemalist rejimin adâlet adına işletilen kanlı ve dehşetli İstiklal Mahkemelerinde yargıçlık yapan- ‘dede’sinden intikal eden bir kemalist-laiklikle hayata bakmayı şiar edinen E. Ç. isimli kişinin 29 Ekim günü gazetesinde yazdığı yazı.. Bu kişi, açıkça, ‘AK Parti iktidarını her ne pahasına olursa olsun önlemek için’ şöyle diyordu, 29 Ekim tarihli yazısında: ’…belki bazen düşünüyor olabilirsiniz, seçimde AKP’nin en çok korktuğu, bu yüzden düşman belleyip hedef gösterdiği, başarısız olsun diye çaba harcadığı parti hangisidir diye!.. Acaba CHP mi, MHP mi!.. İkisi de değil. O halde hangisi? HDP!

HDP 7 Haziran seçiminde yüzde 10 barajını aşıp Meclis’e 80 milletvekili soktu. Bu 80 milletvekilinin neredeyse tamamı Güneydoğu’da AKP’den alındı ve iktidar partisi Meclis’te azınlığa düşmüş oldu. Ülkede acayip bir rüzgar esiyordu… “HDP’ye oy verin… Barajı aşsın ki AKP tek başına iktidar olamasın.” İnce hesaplar yapıldı, büyük bir kumar oynandı ve tuttu..

Ülkemizin bölünmez bütünlüğünün, laik ve demokratik Cumhuriyet’in, Atatürk ilke ve devrimlerinin en büyük savunucusu olan, bazılarını benim de bire bir tanıdığım nice insanlar sandık başına bu hesapla gidip oylarını HDP’ye verdiler. Peki şimdi, bu seçimde ne olacak? (…) bu seçimde de AKP’nin en büyük rakibi (istesek de istemezsek de) HDP’dir.

Burada bir cümlelik bir parantez açıyorum: (HDP yüzde 10’u geçemezse, korkarım ki başta Güneydoğu olmak üzere ülkenin pek çok yerinde kanlı olaylar çıkar ve terör çok canlar alır.)’

*

1 Kasım seçimleri, bir ‘savaş hazırlığı’ gibi…

Bu vesileyle hatırlayamı, mezkur kalem sahibi, geldikleri bu noktayı anlatırken, kendisi de durumlarına inanmakta zorlanıyordu ki, 7 Haziran seçimleri öncesinde şöyle diyordu: “Bazen kendi kendime düşünürken, ya da arkadaşlarla konuşurken konu hep aynı yere geliyor!..

“Ne günlere kaldık!.. Eskiden iktidarın tetikçisi ve taşeronu olan cemaatle kavgalı idik. Şimdi bunca haksızlığa uğrayınca onların yanında yer almak, onları savunmak durumunda kalıyoruz.

Apo’nun uzantısı olan HDP’den nefret ederdik. Şimdi AKP’nin elinden iktidarı söküp alma görevi âdeta onlara verildi ve biz HDP’nin yüzde 10 barajını aşmasını dilemeye başladık!”

*

Anlaşıldı mı şimdi.. Kimler, kimlerle kolkola ve niçin?

(E. Ç.) isimli bu kişinin başyazarı olduğu gazete de, –darbe teşebbüsleri olarak nitelenen- ’17-25Aralık 2013 Entrikaları’ sırasında da, Erdoğan Hükûmeti’ni sarstığı için, ’Hacılar, bizim yapamadığımızı siz yaptınız.’  kabilinden manşetlerle, Pennsylvania Şeyhi’nin cemaatinin entrikalarına şükran duygularını dile getirmemiş miydi?

*

Bununla yetinilmiyor ve Pennsylvania Şeyhi’nin muridleri, taa Amerika’lardaki, hattâ en müstehcen / (pornografik) filmlerde rol alan en mübtezel yaratıklardan bile yardım istiyorlar ve onlardan birisi olan Stoya bile, ’Türk hükümeti neredeye tüm porno sitelerini yasakladı. Bunu dünyaya duyurmana ihtiyacımız var. Lütfen #medyamadokunma yazar mısın?” şeklindeki bir tweet çağrısına cevaben, ’Porno sitelerinin yasaklanması şu an Türkiye’deki medyaya sansür sorunlarından en küçüğüymüş gibi görülüyor..

Erdoğan hakkında gerçeği söyleyen gazetecilerin başının derde girmesi erotik içeriklere erişimden daha büyük bir problem..’  (Um. It looks like shutting down porn sites is the *least* of Turkiye’s media censorship problem right now..

But really, journalists in major trouble for telling the truht about Erdogan seems like way more of a problem than limited access to nudes. 5:47 PM-28 oct 2015) diye yazıyor ve  uluslararası bir şeytanî entrika içinde herkes üzerine düşen rolü yerine getirmeye koşuyordu.

Yani, dünlerdeki dünyada değiliz..

Topyekûn ve dünya çapında bir savaş için cebheleşme durumu..

*

Bu arada, o ‘tek cebhe’ gösterisinde bulunanların nasıl ‘ince taktikler’ takib ettiklerini, sosyo-psikolojik hassasiyetlere dikkat ettiklerini göstermesi bakımından, “Paralel Devlet Yapılanması” iddiasının sivri isimlerinden ve Fatih Üni. öğretim görevlisi İ. Y’nin attığı ve daha sonra sildiği bir tweet bir çok şeyi daha bir ifşa ediyor. Çünkü, sözkonusu kişinin, “Dinî terminolojiyi kullanmayın, laikler kaçmasın.” mânâsındaki, ‘Kullanılan dinî terminoloji demokrasi cebhesinin kenetlenmesini engelleyici etki yapıyor! Aman, dikkat!’ uyarısı ibretliktir

*

Bu vesileyle, burada, (E. Ç)’ın, ’baraj aşılamazsa, iç savaş çıkar, terör olur.’ şeklindeki hatırlatması üzerinde de ayrıca durulmalıdır. Bu hatırlatma, ülkenin ve halkın hayrını   düşünerek yapılmış bir hatırlatma mıdır; yoksa, bir gözdağı, tehdid ve şantaj mıdır?

*

Ki, Davudoğlu’nun geçen hafta Van’da yaptığı ve hafta boyunca yapılan, ’biz iktidarda olmazsak, Beyaz Toros’lar döner..’  şeklindeki ve bazılarınca tehdid ve hattâ, şantaj olarak değerlendirilen sözleri üzerine, biz de bu sütunlarda bu konuya değinmiş ve bunun bir hatırlatma da sayılabileceğini anlatmaya çalışmıştık. Tekrar edeyim, bu satırların sahibi de, özellikle HDP’nin kılpayı baraj altında kalma durumundansa, kıl payı da olsa baraj üstüne çıkmasının tercihe şayan olduğunu ifade etmişti. Onu tekrarlayayım.

Bir araya gelmiyecekleri sanılan bu zıdd kutublar ‘tek cebhe’ oluştururken, sen neredesin?

*

’İç-savaş’ korkusunu güçlendirerek ’iç-barış’ nasıl olur?

Bu vesileyle, MHP Milletvekili Ümit Özdağ’ın, 28 Ekim akşamı, El’Aziz’de düzenlenen, “Ortadoğu Savaşları ve PKK Terör örgütü karşısında Türkiye’nin Durumu” konulu konferansta dile getirdiği, ’1 Kasım’dan sonra PKK yeni bir dalga başlatacak (…) Çünkü, Abdullah Öcalan’ın yapmış olduğuözerk bölge  artık PKK’yı kesmiyor. (…)  Ortadoğu’da sınırlar değişirken, ben Amerika ile müttefik olmuşken Rusya bana destek verirken,tam zamanı diyorlar.’  şeklindeki sözlerini de unutmamak gerekir. Çünkü, sözkonusu kişi, aşırı nasyonalist görüşlerine rağmen, bu gibi konularda ihtisaslaşmış birisidir.

Bu konuya değinirken, Antalya’da Sanayici ve İşadamları Derneği’nin toplantısında 28 Ekim akşamı yaptığı bir konuşmada, eski Gen. Kur. Başk. İlker Başbuğ da Türkiye’nin önemli bir süreçten geçtiğini söyleyerek, Ortadoğu’yu ’Başı- dibi belli olmayan bir derin kuyu’ya benzetiyor ve, ’Şu anda bu bölgeyi kontrol eden ana gücün, Amerika Birleşik Devletleri olduğu’nu belirterek, sözlerine şöyle devam ediyordu: ’Bugün Irak bağlamında gelinen nokta ne?Üzülerek söylüyorum ama bir realite. …Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin oluşma ihtimali tepe noktasında, bunu görün. Bu süreyi tayin edecek kim? Bunu tayin edecek, İran ve Türkiye. Yani böyle bir devletin oluşmasına İran ve Türkiye bugün‘Evet’desin, yarın bu devlet kurulur, hiçbir engel yok. Bunu engelleyen halihazırda süreyi uzatan konjonktür, İran’ın ve Türkiye’nin böyle bir oluşuma karşı olmaları..’

*

Cumhurbaşkanı Tayyîb Erdoğan da, 28 Ekim akşamı bazı tv. kanallarının ortak yayınına verdiği mülâkatta da benzer şeyler söylüyor,  ve ’Terörle mücadele kısa soluklu değildir. Olay sadece bir PKK, DAİŞ, DHKP-C olayı değildir. Bunlar kolektif hareket etmekteler. Bizim operasyonlarımız da kararlı bir şekilde devam edecektir. ..1 Kasım’ın neticesi ne olursa olsun bu operasyonlar halkın huzurunu sağlayana kadar devam edecektir. Devlet bunun için vardır.’ diyor ve, ’Geçenlerde ne oldu? PYD Fırat’ın batısına geçmek istedi. Askerimiz hemen anında işi bitirdi. Bu bir uyarıdır. Kendine çeki-düzen ver.. Bunu farklı yerlerde de yapmaya çalışırsan, gereğini orada da yaparız. Türkiye’nin kimseden izin almaya ihtiyacı yok..(…) Şu an hassas koridorlar var, bu koridorları kontrol altında tutuyoruz. Bu sınırın, içinde ve dışında bize tehdit olacak ne varsa gereğini yaparız.” şeklinde kesin bir tavır sergiliyor ve Davudoğlu’nun iki gün önce yaptığı ve PYD güçlerinin iki kez vurulduğu şeklindeki habere açıklık getiriyordu.

*

’Mal- mal bakacaksın..’ diye nezih (!) konuşan ’barış güvercini!’

HDP Eş-Başkanı Demirtaş ise, 28 Ekim günü, İstanbul’da konuşurken, Davudoğlu’nun “PYD’yi vurduk” açıklamasını hatırlatarak, ’Ey Davutoğlu! Öyle ‘PYD’yi iki defa vurdum, yine vururum..’ Geçti o günler. PYD, Fırat’ın batısına geçerse vururmuş.. PYD ister batısına geçer, ister doğusuna geçer. Göreceksin geçecekler, sen de suyun bu tarafından mal-mal izleyeceksin.’ diyordu; çok nezih (!) ve kendisine çok iyi yakıştırdığı ifadelerle..

*

Bu tartışmalar olurken, ABD Başkanı Obama’nın DAİŞ ile mücadelede küresel koalisyon için özel temsilcisi JohnAllen ise, 29 Ekim günü yaptığı açıklamada, YPG’yle ilişkilerinin karmaşık olduğunu itiraf ediyordu, Erdoğan’ı doğrularcasına..

Allen, USA Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde ABD’nin Ortadoğu stratejisi  konulu oturumda DAİŞ ile mücadelede,  Türkiye’yle işbirliği yapılırken, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin silahlı kanadı  YPG’ye verilen desteğin ABD’nin karşı karşıya bulunduğu ’en karmaşık zorluk’ olduğunu söylüyor ve bir soruyu cevab verirken, DAİŞ ile mücadelede, Türkiye ile işbirliği içerisinde bulunulurken Suriye’de, YPG güçlerine verilen desteğin kendilerinin karşı karşıya  bulunduğu ‘karmaşık zorluklar’dan biri olduğunu’ dile getiriyor ve ‘PYD ve silahlı kolu YPG’yle ilişkilerimizi, sınırın güneyinde  herhangi bir taraftan saldırı olmadığı sürece korumak adına çok kırılgan bir diplomatik süreçte Türkiye, PKK’nın saldırıları karşısında kendini koruma girişiminde bulunuyor ve aynı zamanda da sınırını ve bizim YPG ile ilişkimizi yönetmek istiyor. Bu noktada onlarla iyi çalıştığımızı düşünüyorum’ diyordu.

*

Müslüman coğrafyalarında emperyalist -şeytanî güçler böylesine cirit atarken, bir de içerde, elinde gazete ve tv. ler gibi medya araçları da bulunan KOZA-İPEK Grubu diye anılan bir ticarî kuruluş etrafında seçim eşiğinde, büyük tartışmalar yaşanıyor ki, bu hususta Amerikan Hükümeti Sözcüsü’nün bile görüşü sorulabiliyor, Pennsylvania Şeyhi’nin muridlerince…

-O konuya da yarın değinelim, inşaallah..-