2020 yılını onca iç sıkıntısı ve bolca şükürle geride bıraktık. 2021 yılının ilk günleri de gösteriyor ki pandemi etkisini bir süre daha gösterecek. Kültür sanat ile beslenmemizi evlerden sürdürmeye devam edecek gibi duruyoruz. Bu süreçte geçimini sahneden karşılayan sanatçılarımızın zorluklara göğüs gerdiği bir dönemdeyiz. Herkesin tüketim delisi olduğu ve üretimin bir kazanç olarak görülmediği bir dönemde üretimde bulunmak kıymetli bir Don Kişot tavrı. Türkiye’nin en değerli santur virtüözlerinden olan Sanatçı Sedat Anar bu zor dönemde yalnız sesiyle değil fikir işçiliğiyle de ön plana çıkıyor. Öyle ki geçmişten günümüze santurun hikayesini anlattığı Santurnâme kitabı müzik tarihi literatüründe hemen yerini aldı.
Şimdi de elimizde Kainatın Ritmi: Ses, Nefes ve Müzik adlı kitabını tutuyoruz. Bu yolculuğunda Sedat Anar kitabın editörlüğünü üstleniyor, birbirinden değerli isimler de düşünce dünyalarından damıttıklarıyla katkı sunuyorlar. Herkesin anlayabileceği, akademik dilden uzak fakat sonuna kadar öğreten bir besleyicilikte bir misyon yükleniyor Kâinatın Ritmi: Ses, Nefes ve Müzik kitabı.
Müzikle ilgili okuyan, inceleyen ve yazan biri olarak ben de seslerin ve kainatın müziğinin insan üzerindeki etkilerini çok merak ederdim. Bu açıdan çok mutlu oldum bu konunun işlendiğini görünce. Çünkü bizler özellikle bu yüzyılın insanı olarak; duyan, tüketen ve unutan bir tavır içerisindeyiz. Dinlediğimiz sesleri, müziği ve ritmi bir Instagram ya da Tik Tok uygulamasının 3-5 sn’lik geçiciliğine bırakıveriyoruz. Klasik ya da caz müzik yapan bir orkestrayı keyifle kesintisiz dinleyen sessiz azınlık gibi kitlelerimiz dışında durup, dinleyen, beslenen ve tefekkür eden insanları bulmak çok zor artık. Yüzyılımız için çok zor bir konu. Öze dönüş için hiç bırakılmaması gereken de bir alan. Kâinatın ritmini anlayabilmek için bu topraklarda onlarca tedavi ve araştırma yapılmış olsa da biz çok uzak kalmışız o alandan.
Sedat Anar’ın kitabı oluşturma aşamasını okurken imrendim doğrusu. Anar adeta dostluklarının bir kısmını bu düşünce etrafında bu kitapta toplayıvermiş. Onu seven bu konunun uzmanları çok özel yazılarıyla selam çakmışlar. Allah herkese böyle dostluklar nasip etsin, nasip etsin ki tüm toplum dostlukların feyzinden böylece nasiplensin.
Kitapta yazan; Kemal Sayar, Gökhan Özcan, Selahattin Özpalabıyıklar, Turgay Özen, Bilen Işıktaş, Cansun Küçüktürk, Sadık Yalsızuçanlar, Başak Yavuz, Özgür Salur, Damla Gürkan Anar, Abdurrahim Karadeniz, Handan Acar Yıldız, Sinan Ulakcı ve Kemal Dinç’e çokça teşekkür ederim. Mürekkepleri hiç kurumasın.
Müziğe gerçekten perilerin dili denmesi ve başka bir boyutta algılanıyor oluşu tesadüf değil. Öyle güzel yazılar okuyorsunuz ki bu dilin marifetine dair çok berrak bir tablo çıkıyor ortaya. Kitapta kainatın ritmini aramanın ve müziği daha derin hissetmenin verdiği hazla diğer bir yazıya geçeceksiniz.
Bu yazının en özel tarafı bence müzik, psikoloji ve edebiyat gibi farklı uzmanlık alanlarındaki isimlerin görüşlerini ve hislerini geniş bir yelpazede sunmuş olmalarıdır. Bu o kadar değerli ki bir yazıda şiirsel bir kayboluş içerisindeyken diğer bir yazıyı daha ciddi bir hal içerisinde özümsüyorsunuz.
Çok sevdiğim hocam Sadık Yalsızuçanlar, müziği yalnızca tadan kişinin bilebileceği ve her ruha ayrı bir makamın etki edeceğini yazarken yazısını Sâdi-i Şirazi’nin bir dizesiyle bitirmiş. Ben de o yazıyla veda etmiş olayım.
“Dünya müzikle devam eder, sarhoşluk ve aşkla,
Fakat ne görebilir kör olan bu dünyada?”