Bugün nerede kafası karışık insanlara ev sahipliği yapan bir coğrafya varsa oranın geçmişinde -yine neredeyse kuşkuya yer bırakmayacak kuvvette- bir istila, sömürü ya da misyonerlik faaliyeti vardır…
İstilacıların ya da misyonerlerin de etkisi sadece asimile olanlarda, din değiştirenlerde aranamaz…
En az asimile olan ya da din değiştirenler kadar olmakla birlikte çok daha büyük yıkımlar, “kafası karıştırılanlar”ın dünyasın da olmuştur…
Ne yazık ki bu can yakan hakikatin yakın ve uzak coğrafyalardan örneklendirilmesi hiçte zor değildir…
Hatta kendi tarihimiz ve coğrafyamız da bu gerçeklerden ari değildir…
Özellikle birinci dünya savaşı öncesinde Osmanlı coğrafyasında yaşanan kopmaların, misyonerlik faaliyetlerinin yürütüldüğü bölgelerle örtüşmesi bir tesadüf ile izah edilemez…
Maalesef bugün de hâlâ kafası karışıklarımızın çoğunlukta olduğu sınır içi bölgelerimiz ve sınır dışı yakın bölgeler de misyonerler ve onlar adına faaliyet yürüten PKK, PYD ve FETÖ gibi vekâletçi terör örgütlerinin radarında değil mi?
Neye inanacağı ve hangi istikameti tutacağı konusunda şaşırtılmış kafaların, ne denli huzursuzluk kaynağı olduğunu sanırım yaşananların dışında anlatacak daha iyi bir yöntem yoktur…
Huzuru tercih etmede zorlanan bu karışık kafalar, kendilerine verilen “ayrılıkçı süfle”lerin tuzağına çok rahat düşebiliyor ve bir devlet karşısında olamayacak bir “güç” vehmine kapılabiliyorlar…
Üstelik güç vehmedenler tarafından defalarca yüzüstü bırakılıp, sefil ve zelil oldukları halde “bir daha” demekten çekinmeyecek kadar da kendilerini kaybediyorlar…
Yapılan antropolojik çalışmalara dayanarak uzaklardan da örnekler vereyim…
Mesela Çin’in Komünizmi ilk kabul eden bölgesi ile misyonerlik faaliyeti yürütülen bölgenin aynı olması da bir tesadüf değildir sanırım…
İngiliz misyonerlerinin Çin’deki faaliyetini en çarpıcı şekilde ifade eden JoshuaRowntree: “Afyon ile İncil birlikte geldi, birlikte yayıldı; ikisinin uğuna birlikte savaşıldı ve sonunda ikisi de birlikte yasallaştı” diyor…
Benzer kafa karışıklıklarının Rusya’daki Komünizmi beslediğini de buraya not etmek gerekiyor…
İspanyolların Meksika’da, Fransızların Vietnam’da yaşattığı kafa karışıklıklarının acı faturaları da zihinler için çok taze sayılır…
Müstevliler ya da misyonerler eliyle viraneye çevrilen sadece coğrafyalar olmuyor…
O coğrafyanın sakini olanların kafaları ve zihin dünyaları da viran oluyor…
İnançlarını, geçmişlerini darmadağın eden bu yabancılık, onları yabancılaştıranlara hiç uğramıyor ama kendine yabancılaşanları da asla affetmiyor…
Kendine yabancılaşmış, sırtını terör örgütlerine yaslamış karışık kafalara bu hakikati bir defa deha hatırlatmak isterim…
Terörü, teröristi, şiddeti övmek hatta susarak bile olsa onaylamak asla bir fikir hürriyeti olamaz…
Fikir hürriyeti denen şey asla marjlarazorlanamaz…
Çünkü onun merkezi bir düşünceyi temsil etmek gibi oldukça önemli bir misyonu vardır…