Bilinçli bir toplum olarak sorumluluklarımızı yerine getirmediğimiz sürece, Müslümanlar olarak başımıza gelen her şey kendi elimizle yapıp ettiklerimizden kaynaklanacaktır.
Kafalarımızın içinde dolaşan soru işaretleri, iki yakamızın bir türlü bir araya gelemeyişi, acılarımızı dindiremeyişimiz, yaralarımıza merhem olamayışımız çoğunlukla kendi irademizle ortaya çıkan karmaşık durumları yansıtıyor.
Müslümanlar olarak karşılaştığımız zorlukların çoğu, kendi eylem ve tercihlerimizden kaynaklanıyor.
Aksaklıkları, hataları ve problemleri dışarıda aramak yerine; sorunların temel kaynağını içimizde, nefsimizde bulmamız gerekiyor.
Sorunları aşmanın temel ilkesi, sorunun kaynağını doğru bir şekilde belirlemektir.
Ancak bizde, hatayı dışarıda arama eğilimi gibi bir hastalık mevcut.
İçsel sıkıntılarımızı dışsal etmenlere bağlamak, sorunları ötelemekten başka bir işe yaramıyor.
Oysa gerçek çözüm, kendi iç dünyamızda yatmaktadır.
Kendi hatalarımızı ve eksikliklerimizi görmek, bu sorunları çözme yolunda ilk adımı atmak olacaktır.
Bir diğer yaygın sorunumuz da dış düşmanlar üretme hastalığıdır.
Hatalarımızın ve sıkıntılarımızın sorumluluğunu başkalarına yüklemek, gerçek çözümden uzaklaşmamıza neden olur.
Kişisel ve toplumsal gelişim için en önemli adım, kendi eksikliklerimizi kabul edip üzerine gitmek olacaktır.
Müslüman toplumun kendi içsel sorunlarına karşı duyarsız olması; sadece bireysel düzeyde değil, aynı zamanda toplumsal anlamda da bir zafiyet yaratıyor.
Durum böyle olunca zulmü bertaraf edici gerekli refleksi verememe ve zalimin azgınlığını dizginleyememe tablosu kendiliğinden oluşuyor.
Müslüman toplumlar, içsel sorunlarını çözmede birlik olmalıdırlar.
Birbirlerini anlamak, desteklemek ve ortak çözümler bulmak için el birliği içerisinde çalışmalıdırlar.
Unutmamalıyız ki gerçek değişim, bireylerin içsel dönüşümü ile başlar.
İçsel barış ve düzen, toplumsal düzenin temelidir.
İçsel barışı ve düzeni sağlamadan, toplumsal düzeni tesis etmek oldukça zordur.
Gerçek değişim, bireylerin içsel dönüşümü ile başlar; ancak bu süreç toplumsal düzeyde bir etki yaratmak için bir araya gelmeyi gerektirir.
Kafalarımızdaki karmaşa ile yüzleşmek ve sorunlarımızın kaynağını içimizde aramak, daha sağlam bir toplum inşa etmek için önemli bir adım olacaktır.
Kendi hatalarımızı görmek, dışarıda düşman aramak yerine sorumluluk almak, toplumsal gelişimimizi hızlandıracaktır.
Ancak sorumluluklarını üstlenmekten kaçınanlar, genellikle dış düşmanlar yaratma eğilimindedirler.
Vakitlerini dış düşman arayarak geçirenler, düştükleri zillet çukurundan asla kurtulamayacaklardır.