"Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rab’lerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (97 Kadir Sûresi)
Allahutaala’nın sonsuz ikram ve ihsanına bakın! Hayret verici değil mi? Bir gece ki; 83 yıl 4 ay.
Hadis-i Şerifte de şöyle müjdelenir:
“Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse, geçmiş günahları affedilir.” (Buharî, Terâvih 1, Müslim, Müsâfirîn 174; Ebû Dâvud, Salât 318; Tirmizî, Savm 83.)
Tabii sadece o geceyi değil, Ramazan’ı ihya etmeli ki bu büyük lütfa ulaşılsın. Zaten o aslında, son on günde saklı değil mi?
Meleklerin gölgesinde olmak.
Ne büyük mana bu…
Onlarla birlikte zikretmek Mevlâ’yı.
Ne eşsiz bir servet…
Selâm ve berekete nail olmak.
Ne sonsuz bir lütuf!
“KADİR” AYDINLIĞIDIR
Kur’an’dır özlem duyan ona…
Zira o, onun ayıdır.
O taşımaktadır “Kadir” aydınlığını…
Çünkü onunla doğmuştur insanlığa.
İnsanlar daha iyi anlamakta…
Onun kadrini, o Ramazan’da…
Ellerde o, dillerde o!
Gönüllerde de odur Ramazan’da.
Biri diğerini intizar eder durur,
Zira her biri, ötekine müştaktır.
Bir mesajdır Ramazan!
Habîb-i Kibriyâ’yı en iyi anlatan…
Bir nidâ alır gök kubbeleri, minareleri…
Allahümme salli alâ Muhammed!
Bir örnek, bin nasihattir Ramazan!
Kulluğunuz böyle olsun her zaman…
Bir tutkudur, bir hasrettir Ramazan!
Ne olur çabuk gel, gözlerimiz kan çanağı olmadan!
ÇOCUKLAR DA ÖZLEM DUYAR
Dolu dolu torbalar vardır…
Birer fakir ailenin yüzünü güldürecektir,
Yiyecek, giyecek ve oyuncaklar…
Sonra da dillerden dökülecektir nice dualar…
Çadırlar kurulmuştur kalabalıklar arasında.
Ayrım gözetilmeden iftarlar açtırılır oralarda.
Yüzlerde aydınlık, bir gülümsemedir dudaklarda…
“KARŞILIĞINI BEN VERECEĞİM”
Bir başkadır iftar vakitleri…
Önlerde sofra, ama beklemektedir sâimler…
Bir emir gelecektir Yüceler Yücesi’nden,
Onunla başlayacaktır eller sofraya gitmeye.
Sevinçlerin en güzellerinden birisi yaşanacaktır o an…
Bir diğeri ise Rabb’e mülaki olurken…
Yavrularınıza bile sözünüz geçmez.
“Ben de kalkacağım sahura, ben de tutacağım oruç.” der durur.
Ve siz çaresiz kalırsınız, kaldıramasanız bile onu bir kaldıran olmuştur.
Zira orucun sahibi;
“Oruç benim içindir, karşılığını da ben vereceğim,” demiştir.
BİR HİKÂYEDİR RAMAZAN!
Senin için, benim için, bir başkası için…
Her yıl yaşanan gerçek bir hikâye.
Bir tutkudur Ramazan!
Kavuşurken sevgi, heyecan, tattır.
Ayrılırken, kollarınız âdeta onda kalır.
Bir gidişi vardır ki onun…
Gözleriniz ufuklarda kalır.
Sevenin sevgilisine bakışı gibi…
Ve sevenin sevgilisinden ayrılışı gibi…
İŞTE KUR’AN İŞTE RAMAZAN!
Recep, Şaban derken Ramazan’ı da uğurluyoruz yine! Günahları yakıp yok eden o güzel ay da gidiyor bir daha. Tabii ki bilenler için.
O bir deryadır,
Yüzmesini bilenlere…
Allah’ın rahmet ve mağfiretinden bir derya.
Ağlayanların gözyaşıyla coşmuş bir derya.
Hak sevgisi ve muhabbetinin göklere ulaştığı ve müminlerin sonsuz rahmete gark olduğu eşsiz aydır o…
Odur Kur'an’ı taşıyan.
Odur Kur'an’ı insanlığa ulaştıran.
O kutlu elçinin elinden…
Ne eşsizdir o ay ki, onun indirildiği geceye verilmiştir nice ay. Bin ay ve daha fazlası, o gecede yüklüdür ki, “Kadir” ismiyle belirtilmiştir kadr-u kıymeti.
İşte Kur’an, işte Ramazan…
Ve işte gecelerin en faziletlisi, Kadir gecesi.
O halde, Kur’an’la hayat bulmuştur Ramazan.
BİR SOFRADIR RAMAZAN
“Ramazan sofrası” diye bir tabir var biliyorsunuz. Bu ifade ile aklımıza ilk anda ne geliyor acaba?
Ramazan sofrası deyince o güzelim iftar sofraları gelir ilk anda akla. Öyle ki, insan böylesine mükellef bir sofradan ne yiyeceğini bile şaşırır adeta.
Ama bizim burada kastımız o değildir. Biz ayrı bir Ramazan Sofrası'ndan bahsediyoruz. Aslında sizler de bunu çok iyi biliyorsunuz. Evet, bu manevî bir sofra. Ramazana mahsus… Bizlere Rabb’imiz tarafından bahşedilen, çok kıymetli ikramlarla donatılarak kurulmuş ve sunulmuş Ramazan Sofrası.
SOFRADA NELER VAR?
Şimdi bu manevî sofranın içinde neler var bakalım:
Önce Kur'an-ı Kerim. Zira Allahutaala bu sofrayı bizlere onun hürmetine bahşediyor. İşte bunun belgesi:
"Ramazan ayı ki onda Kur'an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.” (2 Bakara 185)
Bunun için Ramazan ayına Kur'an ayı deniliyor. O ki, bütün yönleri nuruna boğuyor ve bu sofraya uzananları en güzel şekilde doyuruyor.
İkincisi Oruçtur. "Sizden bu aya ulaşan, onda oruç tutsun." (2 Bakara 185)
Onunla Ramazan ayının farkına varıyoruz. Fert, aile ve toplum hayatımızda nice müspet değişikliklere mazhar oluyoruz. Rabb’imize daha da yakınlaştığımızı hissediyoruz. Zira onun bize getirdiği öylesine kazançlar vardır ki, bunları ancak Allah Rasûlü (s.a.v.) Efendimizin mübarek sözlerinden anlıyoruz.
“İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allahutaala, “Ama oruç başka. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır,” buyurmuştur. ” (Buhârî, savm 4; Müslim, sıyâm 166.)
Sahuru bir başka, iftarı bir başkadır bu sofranın.
İki yıldır pek de garip kaldı, ama bir daha ki seneye eski Ramazanlardan lütfetsin Rabb’imiz.
Başka ne olabilir bu sofrada? Evet, sadaka-i fıtır da var. Zaten zekâtların en çok verildiği aydır Ramazan.
Son on gününde yapılan itikâf ibadeti. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatlarına dek hep yaptıkları bir sünnetleri.
Ramazan'da yapılan bir umre, bir nafile hac sevabına denktir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Ramazanda yapılan umre hacca eşittir ya da benimle hac etmiş gibidir, makbul bir haccın karşılığı ise cennettir.” (Tirmizi, Hac 90)
Yine onun yanı başında zorunlu değil, ama isteyenler için bir ikram daha vardır. "Nedir acaba" diyeceksiniz belki de. Ne kaldı ki, diyebilirsiniz. Evet, o da bir mümine iftar ettirme…"Kim bir oruçluya iftar ettirirse, oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaksızın aynı sevabı o da alır." (Tirmizi, Savm 82)
GİDİYOR MUSUN EY RAMAZAN?
Bir hüzün bulutu kapladı gökleri,
Meğer sen gidiyormuşsun ey Ramazan!
Nasıl da bu günlerde neş'e kaplamıştı fakirleri,
Bakakaldılar ardından ey Ramazan!
Bir teravihle başlamıştı müminler,
Sanki serpilmişti yollarına güller,
Neydi gönüllere kattığın o sevinçler ,
Alıp götürüyor musun ey Ramazan?
Hasretle beklemiştik virüsten sonra seni,
Camilerimiz garip kalmıştı ey Ramazan!
Şimdi çoluk çocuk koştu ihyaya seni,
Hatimlerle teravih başladı ey Ramazan!
İftarların ayrı bir tat verdi eskisi gibi,
Gariplerin bayramı oldun ey Ramazan!
Zekât, fidye, fitre, tasadduk derken,
Dünya Müslümanları bile güldü ey Ramazan!
Kur'an sesleri çağıldadı her mekânda,
Sende Kur'an indiğini hatırladık ey Ramazan!
Hafızlar okudu, cemaatler dinledi,
Kur'an ayına mükâfattı oruçlar, ey Ramazan!
Mahrum idi camiler on gün itikâftan,
Gönlü ve bedeni Hakk’a verip onu anmaktan,
Şükürler olsun mahrum olunmadı bu sünnetten,
Rahmet ve bereketle dolusun ey Ramazan!
İşte geldik seksen üç yıl dört aya,
Bin aydan daha hayırlı Kadri ihyaya,
Bu nasıl bir mükâfat ki ey Ramazan,
Taşıyorsun sırtında hiç yorulmadan!
Gün gelince bayramın olur sonunda,
Günahtan âzâdlanmış bir sonuçta,
Cennet bayramıdır biliriz ey Ramazan,
Unutma ardını, yine gel ey Ramazan!