Son günlerde vahim olaylar gündemimize düşüyor. Küçükçekmece’de beş yaşındaki çocuğun başına gelenler, metrobüste yaşanan iğrençlik ve havalimanında yer hostesine yapılan seviyesiz saldırı gibi pek çok konuda toplumun vicdanı susmuyor.
Bu kapsamda STK’lar da görüşlerini belirterek toplum düzenine katkı sağlıyor. Bir sivil toplum örneği olarak KADEM’in tepkilerini doğru ve dozunda buluyorum. Bu açıdan bakıldığında KADEM önemli bir boşluğu dolduruyor.
TÜRKİYE’DE ‘KADIN’ MESELESİ VE KADEM
KADEM toplumun hemen hemen her kesiminin hakkında olumlu ya da olumsuz olarak konuştuğu, bilinen bir dernektir. Peki KADEM’i oluşturan kimlik, neden bu işlere soyundu? Başka yapacak işleri mi yoktu? Şöyle izah edelim; STK’lar güncel meselelere katkı sunarken büyük resimde daha idealist hedefler koyarlar. KADEM özelinde derneğin, çağın getirdiği değişim ve sorun alanları çerçevesinde, kadın ve aile özelinde, yerelden-değerlerden kopmadan yeni çözümler ve formüller üretmenin peşinde olduğunu düşünüyorum.Bu aynı zamanda sivil toplum, medya ve akademideki köklü ve güçlü bir yapı olan seküler yaklaşımı da karşınıza almayı gerektiren bir durum. KADEM’i diğer kadın gruplarından ayıran fark; ‘eşitlik’ kavramıyla kadına zulmeden feminist anlayış yerine, ‘adalet’ perspektifinden bakarak çıkış yolu aramasıdır. İşte bunlar Türkiye için çok ‘yeni’ ve aynı zamanda çok isabetli yapılan işlerdendir.
Egemen seküler dünyanın estirdiği küresel rüzgârın içinde öyle kavramlar vardır ki görmezden gelemezsiniz. Süreci önemsemezseniz, kaybedersiniz! Kavram topluma temas ettiğinde etkisini göstermeye başlar. Değişimi yönlendirmek için ya alternatif bir kavram üreteceksiniz veya hakim kavramın genetiğiyle oynayıp kendi değerlerinize göre formülize edeceksiniz. Maalesef muhafazakâr kesimin bir kısmı bu gerçeği görmezden geliyor, sorun alanlarını görmezden gelerek meseleleri halının altına süpürüyor. Zannediyor ki; her şey sabit ve değişim denen şey bizim mahalleye uğramaz.
Kavram meselesine bir örnek verelim; TOPLUMSAL CİNSİYET. Şu dönemde dünyalar bu kavram üzerine yeniden kuruluyor. Farkında mıyız? Bu kavram hakkında ne biliyoruz? Bu kavram üzerinden Batılı uluslararası STK’ların fonladığı yerel dernekler, Türkiye’de (özellikle doğuda) ve Ortadoğu’da çok aktif çalışıyorlar. Yeni bir dil kuruyorlar, sistematize ettikleri anlayışı kadınlarımıza empoze ediyorlar.
ÇİYAGER’İ TANIR MISINIZ?
Çiyager, Diyarbakırlı yerel sanatçılardandır. Çiyager nasıl gündemimize düşmüştü? Yıl:2016. Çiyager eşinin ayrılmak istemesi sonrası yuvası dağıldığında, yıllardır gözlemlediği yapıları medyaya konuşarak deşifre etmiş ve bunun sonrasında PKK’lılar tarafından şiddet görmüştü. Biz de gelişmeleri haberleştirmiştik. O dönem Çiyager hikâyeyi şöyle anlatmıştı: “Eşimle çok mutluyduk. Eşim bölgedeki örgütsel oluşumlara katılmaya başladıktan sonra ailemize bakışı değişti ve boşanmak istedi. Yuvam dağıldı ve bunun sebebini çok iyi biliyorum. Aile olmasa toplum olmaz, PKK’nın talimatıyla kurulan ve HDP’nin arka bahçesi olan Özgür Kadınlar Kongresi (KJA) en büyük aile düşmanıdır. Kadınları özgürleştirme adına yaptığı tek şey aileleri dağıtmak, kadınlara sen kocanın namusu değilsin sen özgürsün arkanda biz varız diyerek eşlerine düşman edip evlerinden koparıyor. Bunlar özgürlüğü kadının evini ve kocasını bırakıp kendilerine köle yapmak şeklinde algılıyor. Oysa biz kadınların özgürce düşünüp hayata katkı sunması gerektiğine inanıyoruz, kadınların kocalarına baş kaldırması özgürlük değil. KJA, heval heval diye diye aileleri dağıttı.”
Çiyager tam da anlatmak istediğim mevzuyu açıklayan bir yaşanmışlık adeta. Türkiye’de aileyi çökertmeye yönelik çok çeşitli sivil toplum hareketleri var ve bunlar Batı tarafından fonlanıyor, destekleniyor. Özellikle ‘namus ve özgürlük’ kavramları üzerinden çalışıyorlar. Kapı kapı dolaşıp faaliyet yürütüyorlar. Yani; çok meselemiz var, kafa yormamız gereken çok konu var.
Muhafazakâr kadınların ‘kadın’ konusuna kafa yorması bir ihtiyaç alanının neticesidir. Sorunları gören ve değişime ‘değerler’ perspektifinden bakarak çaba sarf eden ‘yeni oluşumlara’, “bunlar da İslamcı Feminist” diyerek küçümseyici ve ötekileştirici bakamayız. Bakarsak toplum olarak biz kaybederiz. Mesele; İslami kimliği olan ve ‘kadın’ meselesi üzerine kafa yoran herkesi bu etiketle fişlemekte ve genelleme yapmakta yatmaktadır. Oysa yapılması gereken; iyi niyetli adımlara destek olarak sürece katkı sağlamaktır.
(Bu arada kendini ‘İslamcı Feminist’ olarak niteleyen kısıtlı bir kesim de vardır, o ayrı bir konu.)
BİRKAÇ HUSUS
*Konuya feministlik ithamına indirgemeden, ciddiyetle yaklaşmalı.
Kavramları okuyun, araştırın ve değişimi gözlemleyin.
Değişimi yönlendirin!
*Muhafazakar kadın aynı zamanda artık ‘çalışan’ bir kadın. Bu süreçte kadın da erkek de ev içinde ‘güç yarışı’ tuzağına düşmemeli. Yeni aile içi rolleri inşa ederken; merhamet, şefkat, hürmet, anlayış ve hoşgörü zemininde planlama yapmalıyız.
*İş hayatındaki erkeklerin hala bir kısmının çalışan muhafazakar kadına alışamadığını gözlemliyorum. Çoğumuz kızlarımızı üniversitelere gönderiyoruz, sonrasında bu çocuklar elbette çalışma hayatında var olacaklar. Bu gerçeği birilerimizin artık kabullenmesi gerekiyor. Belki marjinal bir aktarım yaptığımı düşünebilirsiniz ama bu anlayış çok kısıtlı da olsa, vardır. “İşimizi bu kadınlar elimizden alıyor” anlayışıyla kadınlara düşmanca bakmak insani değil, İslami de değil. Müslüman kişi rızık kaygısı taşımaz. Kazanç ve rızık meselesini imani açıdan teslimiyet ve emek boyutunda çözmeliyiz.
*Bir diğer mesele siyaseti de ilgilendiyor. AK Parti malum kadına pozitif ayrımcılık uygulayan bir partidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadınların ve gençlerin siyasetteki yerini önemsemiştir ve o yönde politikalar ortaya koymuştur. AK Parti döneminde kadın ve şiddet ile mücadelede önemli mesafeler kazanılmıştır.
Bu alkışlanası gelişmeler bazı kişilerin iç dünyalarında var olan sorunlu anlayış kapsamında farklı tezahür etmiş olabilir. Bu çerçeveden bakıldığında farklı nedenlerle bu veya benzeri konulara tepki duyanların pozisyonları gereği AK Partiye söz söylemekten geri durup yansıtma yaparak, hedef şaşırtarak KADEM’e yönelmesi bana hayli ilginç bir vaka gibi geliyor. Bu durum da dikkate değerdir.
Ezcümle önce bakış açılarımızı değiştirelim, meseleyi önyargılardan arınarak anlamaya çalışalım. Ardından yapıcı eleştirilerimizi ifade edelim. Bu bizim için, bizi geliştirecek kritik öneme haiz kıymetli bir usul olacaktır.