Eskilerin güzel bir sözü vardır: “İyiliği yap, denize at; balık bilmezse Halık bilir.”
Yani yapılan iyiliği insanlar bilmese bile, yaratan Allah bilir. Bir gün onun mûkafatını mutlaka verir. Ya bu dünyada ya da Ahiret hayatında.
İşte burada, eski ümmetlerden bizlere örnek ve ibret olacak, çok güzel üç hadise aktaracağım. Tabii ki Hz. Peygamber’in (sav) dilinden. Yapılan iyiliklerin ya da Allah’tan korkarak günahlardan korunmanın dünyadaki mükâfatı… Dara düşünce onları aracı ederek yaptıkları duanın karşılığında canlarının kurtuluşu. Ne güzel örnektir bunlar bizlere! Zaten Kur’an ve Sünnet bizlere, hep böyle iyilik ve güzellikleri öğütlemez mi? Ah keşke biz insanlar bu gerçeği bir anlayabilsek!..
Sözü daha fazla uzatmadan sizleri Peygamberimiz (sav) ile baş başa bırakmak istiyorum. O anlatıyor, bizler ibret alarak hikmetler çıkartıyoruz:
-Ebu Abdurrahmân b. Ömer b. El-Hattâb’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlüllah’ı (sav) şöyle buyururken işittim:
-“ Sizden evvel (yaşayan milletlerden) üç kişilik bir cemaat yola çıkmışlardı. Gecelemek için bir mağaraya girdiler. (Az sonra) dağdan bir kaya parçası düşerek, onların üzerine gelip mağaranın (ağzını) kapattı. (Bunun üzerine birbirlerine): Bizi bu kayadan ancak sâlih amellerimizi anarak Allah’a dua (ve iltica)mız kurtarabilir,” dediler.
İçlerinden birisi:
-“Allah’ım! Benim ihtiyar anne-babam vardı. (Akşam olunca) onlardan evvel ne çocuklar(ım)a, ne (de) hizmetçiler(im)e bir şey yedirmezdim. Bir gün (hayvanlarımı otlatacak) bir ağaçlık aramak arzusu, beni uzaklaştırmıştı da onlar uyuyuncaya kadar dönememiştim. Akşam sütlerini sağıp geldiğimde ikisini de uyuyor buldum. Kendilerini uyandırmayı ve onlardan evvel çoluk-çocuk ve hizmetçiler(im)e süt içirmeyi uygun bulmadım. Çocuklar(ım) ayaklarımın ucunda ağlaşırken ben süt bardağı elimde, onların uyanmasını gözeterek şafak sökünceye kadar bekledim. Sonunda uyandılar, akşam sütlerini içtiler.
Allah’ım! Eğer yaptığımı senin rızanı kazanmak için yapmışsam, şu (içinde bulunduğumuz) kaya sıkıntısından bize rahatlık ver,” dedi. Kaya biraz aralandı ise de açılan yerden çıkamadılar.
Diğeri şöyle dedi:
-“Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. O bana insanların en hayırlısı, en sevimlisiydi. (Diğer bir rivayette: “Onu; bir erkeğin kadını sevdiği aşırılıkta seviyordum.”) Ona yaklaşmak istedim. Fakat o benden kaçındı. Nihayet bir kıtlığa maruz kalınca bana geldi. Kendisini bana teslim etmesi şartıyla ona yüz yirmi dinar verdim. Kabul etti. Ona yaklaşmaya imkânım olunca, “Allah’tan kork! Haksız yere (bekâret) mührümü bozma” dedi. Ben de hemen -o bana insanların en sevimlisi iken- ondan uzaklaştım, verdiğim dinarları da ona bıraktım.
Allah’ım! Eğer ben şu yaptığımı senin rızan için yaptımsa, içinde bulunduğumuz belâlardan bizi kurtar!” Kaya biraz daha açıldı. Ama yine çıkamıyorlardı.
Üçüncüsü (de) şöyle duâ etti:
“Allah’ım! İşçiler tutmuştum. Ücretlerini verdim. Fakat birisi ücretini almadan çekip gitti. Onun parasını (çalıştırıp) çoğalttım. Sonunda onun bu ücretinden bir hayli mal arttı. Bir zaman sonra bu işçi bana geldi ve: “Ey Allah’ın kulu! Ücretimi ver,” dedi. Ben de:
“ Şu gördüğün deve, öküz, koyun ve (bunları otlatan) köle hep senin ücretinden çoğalmıştır (hepsi senindir)” dedim. O:
“Ey Allah’ın kulu! Benimle alay etme!” dedi. Ben:
“Seninle alay etmiyorum” karşılığını verdim. Bunun üzerine adam hepsini aldı, sürüp götürdü, hiçbir şey bırakmadı.
Allah’ım! Eğer ben şu yaptığımı senin rızan için yapmış isem, içinde bulunduğumuz bu sıkıntıdan bizi kurtar!” Kaya tamamen açıldı. Onlar da yürüyerek çıktılar. (Buhârî, Enbiya 50, Büyû 98, İcâre 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim, Zikr 100; Ebu Davud, Büyû’ 29.)
Hikmetler
Görülüyor ki; rahatlık zamanlarında yapılan iyilik ve ibadetler, darlık ve sıkıntılı zamanlarda insana kurtuluş vesilesi oluyor. O halde her şeyin normal gittiği anlarımızda biz Rabbimizi unutmayalım ki, O da bizleri sıkıntılı anlarımızda sevindirsin. Biz O’nu anarsak, O da bizi hatırlayacaktır. O, şöyle buyurur:
-“Siz beni (taat ve ibadetle) anın ki, Ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın nankörlük etmeyin!” (2 Bakara 152)
İnsanoğlu gerçekten çok nankördür. Kimileri kendisini yoktan var eden yüce Allah’ı (cc) inkâr eder, kimileri de inandıkları halde günah ve isyana dalarlar. Ama hepsinin bir tek ortak yönü vardır ki; dara gelince Allah’a yönelirler. O’na yalvarır ve O’ndan yardım isterler. Cenab-ı Hakk kurtarınca da bir kısmı sözünde durur, bir kısmı da yeniden inkâr ya da günaha döner. Bu gerçeği Rabbimiz şöyle beyan buyurur:
-“Onları dağlar gibi dalgalar örttüğü zaman, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar. Onları karaya çıkarıp kurtarınca, içlerinden (ancak) bir kısmı doğru yolu tutar. Zaten ayetlerimizi gaddar ve nankör olanlardan başkası inkâr etmez.” (31 Lokman 32)
Gerçekten de öyle değil mi kardeşlerim? Biz kullar sıkıntıya uğrayınca, maddi ya da manevi ıstıraba dûçar olunca hemen O’na el açarız. Bir uçakta, bir gemide, bir arabada bir arıza ya da benzeri bir sıkıntıda kime yönelebiliriz ki? Göklerde uçan bir uçağın Allah korusun arıza yapması sonucunda, insanların durumunu düşünebiliyor musunuz? Ya da yangın, sel, deprem gibi afetlerin, insanoğlunu ne kadar aciz bırakıp Yaratana yönelttiğini bir düşününüz! İşte Allah’ın kudret ve saltanatı ve işte insanın acziyeti! Kim O’nun gücünün önüne geçebilir ki!
Asrın en son bilim ve teknolojileriyle ortaya çıkan buluşların bile bir anda mahvolduğunu yaşanan hadiselerde görmüyor muyuz? Adı büyük bile olsa devletlerin bir kasırga ya da deprem felaketinde nasıl da aciz kaldığını görmedik mi? Âd ve Semûd kavimleri gibi nice kavimlerin nasıl helâk edildiklerini bilmiyor muyuz?
Bundan dolayıdır ki, sağlıklı ve canlı iken Allah’a yönelip iyilikler yapmaya ve O’na ibadet etmeye gayret etmeliyiz. Yoksa bize ölüm gelince tövbe etmeye yönelirsek, bu tövbe makbul olmayacak ve insan geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmış olacaktır. İşte Rabbimizin bu konudaki buyrukları:
-“Kötülükler yapıp da nihayet kendisine ölüm gelip çatınca; ‘Ben şimdi tövbe ettim’ diyenler ve kâfir olarak ölenlere tövbe yoktur.” (4 Nisâ 18)
Ama hadiste görüldüğü üzere iyilikler böyle değildir. Onlar insana nasıl da yetişiyor. İnsan buna hayret ediyor. Yeter ki kişi yaptığını Allah için yapsın. Yeter ki O’na kul olsun. O, kulunu hiç bırakır mı? Ama kul Rabbini unutursa Rabbi onu ne yapsın?
Hani ayet-i kerimede “De ki! Eğer yalvarıp yakarmanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin ki?” (25 Furkan 77) buyuruluyordu ya.
O halde iyilik ve dua şiarımız olsun. Duanın en güzeli Namazımız güzel olsun. Evet, olsun ki, sonumuz da güzel olsun.
İyilik ve duada buluşmak üzere O’na emanet olunuz!