İstişarenin ehemmiyetini istişare edelim mi?

Abone Ol

DEMOKRASİNİN vazgeçilmezi sandıktır.

Sandıktan sandığa giden yolun merkezinde şüphesiz millet vardır.

Kimi siyâsî hareketler sandıktan ders almak yerine beklemeyi tercih eder, sokağın ne düşündüğünü, seçilmişlerin denetimi hususunda sokağın etkisini neredeyse esas almazlar.

Çok partili siyâsî yaşamımız, sandıktan sandığa açılmış bu yolda seçilmişlerin bir daha seçilinceye kadar çok da hesap vermedikleri bir süreçle yürütülmüştür.

İster parlamento, ister belediye seçimleri çerçeve alınsın, sandık sürecinin nihayetini bir rahatlama sürecinin aldığını ifade etmek doğru olacaktır.

Tabiî bu, sürekli olmasa da süreli rahatlamayı içermektedir.

Bu rehavet içerisinde sokaktan kopan ve “Güç bende artık!” vehmine kapılan bir meyil ortaya çıkar.

Şüphesiz her seçilmiş için bu geçerli değildir.

Fakat genel anlamda sandıktan sandığa geçen süre içerisinde sokağın seçilmişler üzerindeki etkisinin kuvvetli olduğunu ifade edebilmek neredeyse mümkün değildir.

Bahsettiğimiz ölçüdeki demokrasi yaşantımız, bugünlerde gelenekleri ters düz edecek çıkışlarla formatlanıyor.

Olağan çerçevede düşünüldüğünde, sahip olunan parti içi disiplin gereği, partinin içinde var olan kimi meseleler sokakta ve sokakla konuşulmaz, parti içi değerlendirilecek konular seçmenin bizzat kendisiyle istişare edilmez.

Hatta buna bir de “parti mahremiyeti” denir.

Oysa Sayın Erdoğan, bu konuya dair bambaşka bir dizayn getiriyor!

Örgütlü gelenekten gelen ve bu kulvarda muvaffak sıra dışı niteliklere ve bir rahmet liderliğine sahip olmasına rağmen, doğrudan içinde bulunduğu siyâsî hayata biçim hususunda itiraz geliştirebiliyor.

Sayın Erdoğan, bu yeni süreçte bambaşka bir fotoğraf ortaya koyuyor!

Milleti, partiye oy vermesi istenen fakat ilginç bir çelişkiyle partinin iç meselesine karışması istenmeyen seçmeni hem teşkilât, hem yerel yönetim çalışmalarında merkeze yerleştiriyor.

Bu tavır, doğrudan millete danışıp milletle istişare ederek geliştirilen söz konusu siyaset paradigmasında kökten bir değişim mesajıdır!

Türkiye, başkanlık sistemi ile beraber bu kökten değişimin taşlarını da birer birer döşemeye başladı.

Sayın Erdoğan diyor ki tüm teşkilâtına, belediye başkanlarına, milletvekilleri, bakanları ve hatta atamış olduğu bürokratlarına, “Ben bu yolu milletimle yürüyorum, bunu artık siz de anlayın!”.

Sayın Erdoğan, doğrudan milletin merkezde yer aldığı bir örgütlenmeden ve yeni siyaset beyanınca partiyi oluşturan her organizasyonun milleti anlamaya mecbur olduğundan bahsediyor.

Söz konusu tavra dair somut ifadelerin beyanının ardından gelen bazı belediye başkanlarının istifalarının ardından, Gezi olayları esnasında öğrendikleri “Sandık her şey değildir” jargonunu yaftalanan bir güruh, “Sandıkla gelen sandıkla gitmeyecek miydi? Halkın seçtiklerini niçin istifaya zorluyorsunuz?” şeklinde bir tartışma zemini kurmaya yeltendi.

İlk bakışta bu zemin, masum bir gerekçeye sahipmiş gibi algılandı kamuoyunca.

Ancak Sayın Erdoğan söz konusu çerçevede yer alan bütün eş yaklaşımları âdeta tozda bırakıp rafa kaldırarak dedi ki, “Evet, sandıkla gelen, sandıkla gider. Sandıktan sandığa giden süreçte milletin beklenti ve seçilmişlere dair kanaati oluşacak, memnuniyet ölçüsü olumlu veya olumsuz eksene yönelecekken, bulundukları koltuklardan güç alarak milletten kopan yönetici profilleri karşısında ‘Önce sandık önümüze gelsin’ diye bekleyip bir büyük siyâsî mücadeleyi bireysel eksiklikler, tutum ve davranışlardan dolayı kendi elimizle mağlubiyete mi dönüştürelim?”.

Sandıkta seçilen, tekrar sandığa gideceği güne kadar, millete yine sandıkta hesap vermeden evvel bizzat kendini hesaba çekmelidir.

İşte AK Parti ve bu hareketin lideri Sayın Erdoğan öyle muazzam bir siyaset düşüncesi çizmiştir ki bu çıkışla, sandıktan önce kendini hesaba çekmeyi âdeta zorunlu kılan, Türk siyasetinde yeni bir dönem başlatan, bu ülke için geleceğin şeffaf yönetim modelinin ilk kodlarını vermiştir.

Sayın Erdoğan, sıra dışı bir lider ve gerek teşkilâtta, gerek yerel yönetimlerde ve gerekse milletvekili perspektifinde milleti merkeze koyarak, milletin iradesinden kopmamak için yine milletten aldığı sürece müdahale edebilen bir kabiliyete sahiptir.

Peki, bunu nasıl yapıyor?

Sayın Erdoğan, kendisiyle halk arasında farkında olunmayan bir istişârî referandum modeli işletiyor.

Kendisini milletine arz ettiği için, sürekli biçimde milletten gelen bilgiyle, millete göre, millet tarafından meseleye odaklandırılarak, milletin sandıkta seçilenlerle ilgili düşüncelerini, tavırlarını, beklentilerini ve seçilenlerin sahip oldukları beceri ve yönettikleri idareyi takip ediyor.

İşte bu istişârî referandum modeli ile ortaya bu müdahil profil ve onun yönettiği sonuçlar çıkıyor!

Artık Türk siyasetinde sandıktan sandığa gidinceye kadar değil, sürekli milletle istişarenin var olduğu, milletin beklentilerinin esas alındığı yeni bir örgütlenme anlayışı dizayn edilmektedir.

Bu modelin bizâtihî sahibi, Sayın Erdoğan’dır!

***

@mkulunk: “Kötülük yapılsa da kötü olma! Haksızlık yapılsa da zalim olma! Adaletsizlik yapılsa da adaletsiz olma! Sen, sendeki sen ol! Es-selâm…”