'İstenmeyen devlet'

Abone Ol

Dört ay süren savaşta Netanyahu, kamuoyuna açıkladığı hedeflerin hiçbirine ulaşamadı.

İsrail'in Refah'a yönelik saldırılarını yoğunlaştırması ve bu bölgeye yakında bir kara harekâtı düzenleyeceği vaadi, İsrailli liderlerin derin bir hayal kırıklığının yanı sıra içinde bulundukları paniğe de işaret ediyor.

Filistinli sivil halkın ayrım gözetmeksizin cezalandırılarak soykırıma uğraması, bu savaşın taktiği hâline geldi. Ateşkes çağrılarına kulak tıkayan Netanyahu'nun saldırı ve tehditleri, anlaşmaya niyeti olmadığını açıkça gösteriyor.

İsrail halkının esir takası konusundaki yükselen protestoları bile İsrail savaş kabinesinin saldırganlığını etkilemiyor. Üç aşamalı bir ateşkes ile her iki taraftan esirlerin takasını öngören ve nihayetinde savaşı sona erdirecek bir karşı teklifte bulunulmasına rağmen İsrail bu teklifi reddediyor.

REFAH AÇMAZI

İsrail, Gazze Şeridi'ne geçtiğimiz bu dört ay boyunca büyük bir saldırı düzenleyerek 28 binden fazla Filistinliyi öldürdü ve bölgenin kritik altyapısının büyük bir bölümünü yok etti. Uluslararası Adalet Divanı (UAD), kısa süre önce bunun bir soykırım olduğuna hükmederek ölümleri durdurmayı amaçlayan geçici tedbirler aldı ancak İsrail'in bombardımanı durmadı. Şimdi ise Refah’a yoğunlaşan saldırılar, dünyanın gözünü bu bölgeye çevirmiş durumda.

İsrail, rehinelerini geri istiyor. Bunun karşılığında Netanyahu’nun, çatışmaları geçici olarak durdurmayı ve bazı Filistinli esirlerin serbest bırakılmasını teklif ettiği biliniyor. Gazze halkı, bu teklifi reddetti. Şimdi Refah’a yoğunlaşan operasyonlarıyla İsrail, Gazze’nin güneyindeki bu bölgeyi hedef alarak Filistin halkını tekrar cezalandırıyor.

GÖSTERE GÖSTERE VAHŞET

İsrail, Filistinlilere karşı uyguladığı vahşeti normalleştirmeye çalışırken çatışma dört aydan fazla bir süredir devam ediyor.

İsrailli yetkililer, bu insanlık vahşetini meşrulaştırmak için Filistinlilerin "insansı hayvanlar" olduğu iddialarını yineleyerek savaşın ve kuşatmanın İsrail gerekli gördüğü sürece devam edeceğini belirtti.

İsrail ordusu; hastaneleri, okulları ve mülteci barınaklarını vurdu. Bombalamalar altında aylar geçti ve İsrail her dakika bir başka sivil mahalleyi, kampı ve hastaneyi vurmaya devam ediyor.

İsrail, insanlık ve hukuk dışı bu eylemlerin hiçbirini gizlemiyor. Yahudi askerler, sosyal medyada yaptıkları vahşetle övünüyor; üstelik bunları, UAD’ın kabarık delil dosyasına kaydedildiğini bilerek yapıyor. Buna İsrail saldırganlığının savaş stratejisi demek mümkün: Sivilleri avlarken İsrail askerlerinin attığı gülücükler, yerleşim yerlerini yok ederken yaptıkları sözde şakalar, zapt ettikleri ev ve iş yerleri ile camilerde sivillerle dinî değerlerle küstahça geçtikleri dalgalar…

Bunları sadece sapkın bir eğlence güdüsüyle yapmadıkları açık; psikolojik yıldırma ve çökertme amacı taşıyan bir savaş taktiğini uyguladıkları ortada.

Bu saydıklarım, İsrail ordusunun sivillere yönelik uyguladığı vahşet şiddetinin başlangıç seviyesi hükmünde. Aç ve susuz bırakma ile birlikte cinsel ve fiziksel istismarın boyutları, burada yazamayacağım kadar aşağılık detaylarla kayıtlara geçiyor.

İsrail, işlediği tüm bu savaş suçlarıyla dünya kamuoyundaki “istenmeyen devlet” algısını pekiştiriyor. Aslolan “insani farkındalık” ise tüm dünyanın uyanık kalmasından ve bu vahşetin her daim hatırlanmasından geçiyor.

Değişmeyecek tek hakikat şu: Unutmak en büyük insanlık suçudur.