Sayın Cumhurbaşkanının yıllar önce söylediği bu söz ilk günden beri muhalif-muvafık herkesçe doğru bir önerme olarak kabullenildi ve siyaset bu söz etrafında şekillendirildi.
Öyle ki Ekrem İmamoğlu, seçildikten sonra her vesile ile bu sözü hatırlattı ve ne denli büyük bir başarı kazandığını bu tespitin içerdiği mana ile tanımladı.
Dahası CHP’liler bu önermeden hareketle 2023 seçimlerini kazanacaklarını bile iddia ettiler.
31 Mart’taki yerel seçimler kim ne derse desin odağında İstanbul’un olduğu nevi şahsına münhasır bir seçim olacak.
Bu, AK Parti için de böyle CHP için de…
Hatta diğer partiler bile bu seçime endeksli bir vaziyet aldılar.
AK Parti açısından İstanbul’u almak kelimenin tam manasıyla ‘Türkiye’yi almak’ olacak.
Bu sebeple birçok kereler anketler yapıldı, kamuoyunun hangi adaya daha çok destek vereceği ölçüldü ve bu veriler doğrultusunda ayrıntılı değerlendirmeler yapıldı.
İşte Murat Kurum ismi, bütün bu değerlendirmelerin neticesinde kazanmaya en yakın aday olarak öne çıktı ve partinin tüm kademeleri bu ismi tartışmasız bir biçimde kabul etti.
Zira yukarıda da ifade etiğimiz gibi herkes kazanmaya odaklanmış bir durumda ve bu amacı hiçbir olumsuz olguya kurban etmeye niyetli değil.
Bence de Murat Kurum isabetli bir isim.
Nedeni şu…
AK Parti belediyeciliği tüm Türkiye gibi İstanbullularca da gayet iyi biliniyor.
Normal şartlarda rahatlıkla kazanılabilecek olan önceki seçimi, aday-teşkilat ilişkisindeki ihmaller ve açık söylemek gerekirse öngörüsüzlükler kaybettirdi.
Bu kez bahsi edilen yanlışlıklar iyi etüt edilmiş ve yenilgiden ders alınmış gibi görünüyor.
Murat Kurum, bakanlık döneminde çok pozitif bir imaj çizmişti.
Özellikle de asrın felaketinde aylarca sahada kalmış, depremin husule getirdiği tahribatın izalesinde gözle görülür bir gayret sarf etmiş ve deprem konutlarının inşasıyla ilgili herkesin kabul ettiği bir başarı yakalamıştı.
İşte Kurum’un ve AK Parti’nin sıklıkla kullanacağı en büyük argüman bu çarpıcı hakikat.
Tabir-i diğerle bu seçime, muhtemel İstanbul depremi damgasını vuracak.
Murat Kurum’un bu husustaki üstün başarısı, yeterliliği ve yöneticiliği öne çıkarılacak ve bu muhtemel felaketin sonuçları gözler önüne serilerek İstanbulludan bu gerçeklere göre tercihini yapması istenecek.
Bu noktada, İmamoğlu’nun ‘kentsel dönüşüm’ hususundaki duyarsızlığı ve tartışmasız başarısızlığı da vurgulanacak bir diğer mühim argüman…
CHP’ye, daha doğrusu İmamoğlu’na gelince…
Bu seçim, İmamoğlu’nun Türk siyasetindeki, tabir caiz ise ölüm kalım mücadelesidir.
Kazanırsa âdeta bir eş başkan gibi CHP’nin başına getirdiği Özgür Özel’i, emanetçi genel başkan olarak partini başında tutacak ve fiilen genel başkanlık yapacak.
Bu kadar net!
Doğal olarak süreç, İmamoğlu’nun, 2028’de Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile neticelenecek tabii ki!..
Ya kaybederse?...
Yandı gülüm keten helva…
Hiç şüphesiz bu, İmamoğlu’nun sonu olur.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kaybettiği gibi CHP üzerindeki tüm etkinliğini de bir anda yitiriverir.
Sayın Cumhurbaşkanının tabiriyle ‘Özgür Özel özgürleşir…’
İşte bu yüzden İstanbul seçimi, kelimenin gerçek manasıyla Türkiye’yi kimin alıp kimin alamayacağını belirleyecek olan kritik bir seçimdir.
Rahatlıkla anlaşılacağı gibi, başta Ankara olmak üzere diğer şehirlerdeki seçimler ise bu ilginç gerçeğin gölgesinde kalacak ne yazık ki...