Kıymetli dostlar;
Bu hafta Payitaht sokaklarının ilginç hikâyeleri arasında “Kahır Köyü’nde”” devam edeceğiz gezintimize…
İlk söylediğimde burası neresi acaba sorusu aklımıza gelse de birçoğumuzun en azından ismini duyduğumuz bir yerden Karaköy’den bahsediyorum…
Karaköy adı ile ilgili, ismin semte ilk yerleşen Karailerden geldiği bilinen rivayetler arasındadır. Ancak 717 yılında Efendimizin övgüsüne nail olmak için İstanbul’a gelen ve Galata’yı ele geçiren Mesleme bin Abdülmelik ve ordusunun burada yedi yıl boyunca çok sıkıntı çektiklerinden dolayı kaldıkları bu muhite ‘Kahır Köyü’ adını verdikleri de rivayetler arasındadır.
Kurşunlu Mahzen Camii-Yeraltı Camii
İstanbul Karaköy’de Kemankeş Caddesi üzerinde yerin altına gizlenmiş Yeraltı Camii, ya da daha eski ismi ile Kurşunlu Mahzen Camii’ni göreceksiniz.
Camii diyoruz ama aslında bu yapı camii olarak inşa edilmiş bir yapı değil.
Kilise olup fetihten sonra camiye çevrilen bir yapı mı? Diye gelebilir aklınıza… Öyle de değil…
Bu yapının hikâyesi yüzyıllar önce ine dayanıyor…
Yapımı tam olarak bilinmese de 570’li yıllarda Doğu Roma (Bizans) Devleti’nin gemilerin Haliç’e girişini engellemek için Galata-Sirkeci arasına çektiği zincirin bir ucunun bağlandığı Kastellion Kulesi’nin mahzeni olarak inşa edildiği bilinmektedir… Hatta İstanbul’un fethi sırasında da Haliç’i kapatan zincirlerin de bu mahzene bağlandığı söyleniyor. Fetih’ten sonra da halk arasında Sultan-ı Mahzen olarak anılmaya başlanmış, zaman zaman cephane deposu, su sarnıcı olarak da kullanılmıştır.
Peki, bu mahzen nasıl camii oldu?
Peygamber Efendimiz (sas) İstanbul için söylediği Hadis-i Şerif 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet Han tarafından şehir fethedilene kadar Müslümanların en büyük hedeflerinden biri olmuştur. İşte bu süre zarfında İstanbul’u kuşatmak için birçok sahabe ve tabiin (sahabeyi gören Müslüman) Peygamber Efendimizin övgüsüne nail olabilmek için İstanbul kuşatmalarına katılmıştır.
Bu kuşatmalardan biri de 700’lü yıllarda Mesleme Bin Abdülmelik komutasındaki İslam Orduları tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu kuşatma esnasında Doğu Roma İmparatorluğu ve İslam Orduları arasında çok şiddeti çatışmalar yaşanmış, bu çatışmalar esnasında Romalılara esir düşenler çok ağır işkencelere maruz kalmışlardır.
Bu çatışmalar esnasında esir düşenlerden biri de tabiinden Süfyân bin Uyeyne’dir. Esir düştükten sonra Kastellion Kulesi’ne hapsedilir ve burada çok ağır işkenceler görerek susuz bırakılır. İşkence gördüğü esnada ettiği dua sonucunda bulunduğu yerden su çıktığı ve şehit olana kadar bu su ile beslendiği rivayet edilmektedir.
Şehadetinden sonra işkence gördüğü zindana gömülür kabrin bulunduğu kapı da kurşunla kapatılır. Zaten içerdeki bu kurşunlardan dolayı da buraya Kurşunlu mahzen denmektedir..
Buranın camiye çevrilmesi ile alakalı iki farklı görüş ortaya atılmıştır. Bunlardan ilki, Mahzenin 1725 yılında Sadrazam Mustafa Bahir Paşa tarafından camiye çevrildiği görüşüdür.
Farklı bir rivayete göre ise, 1750’lerde birçok ulemanın burada mübarek kişilerin yattığını rüyalarında görmesi üzerine Padişahı I. Mahmut’un kapısı çalınmış. O da anlatılan rüyaları tabir ettirerek araştırma yaptırmış ve burada kabir bulununca Burada bulunan yazlık köşkünü de hürmetten dolayı terk ederek buranın cami yapılmasını emretmiştir.
(Bahsedilen yazlık köşkle ilgili Camii’nin önünde Kurşunlu Köşkü denilen bir köşk bulunduğu ilk olarak 1776’da çizilen bir haritadan anlaşılmaktadır. Fakat bu köşk günümüze kadar ulaşamamıştır.)
Başka bir rivayet…
Bir rivayete göre h. 96 (714) yılında İstanbul’u almak için gelen Arap orduları burada yedi yıl kalmış, savaşta şehit olanlardan bazıları buraya defnedilmiştir.
Arap orduları Şam’a dönerken, ordunun önemli eşyalarından bazıları bu mahzene konulmuş, kapısının üzerine de kurşun dökülmüştür. Kurşunlu mahzen sözünün de buradan geldiği sanılmaktadır. Bu sahabeler den birinin mezarı fetih sonrası türbe haline getirilmiş, diğer ikisi de parmaklıklarla çevrilmiştir. Bu eski yapı I. Mahmut ve III. Osman zamanında sadrazamlıkta bulunan Bahir Mustafa Paşa tarafından cami haline getirilmiştir diye anlatılır…
Üç türbe…
Caminin içinde üç türbeden biri kesin kabirdir. Bu camiye girince sol tarafta yer alan tabiinden Süfyân bin Uyeyne’nin türbesi. Cami girişinin karşısında sol tarafta Sahabe-i Kiram’dan olan Veyh bin Hüşeyre’nin kabrinin veya makamının yer aldığına inanılıyor. Yine sahabeden olan Amr bin As’ın ise makamı buradadır.
Boğazın derinliklerinde bir cami olduğunu biliyor musunuz?
Karaköy Camii veya Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii; İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Karaköy Kemeraltı Caddesi cepheli olarak Karaköy Meydanı’nın ortasında Yeraltı Camii’nin biraz daha ilerisinde Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmış bir tekke bulunuyordu.
Bugün bu yapı yerinde yoktur. Fatih zamanında bulunan tekke zamanla harap olunca, 17. yüzyılda yerine, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından bir mescit inşa edildi. Zamanla bu caminin de harap olması üzerine, 1893’te İstanbul’a gelen ve daha sonra saray baş mimarı olan İtalyan mimar Raimondo D’Aronco’dan aynı alana yeni bir cami inşa etmesi istendi. Mimar D’Aronco 1903’te, Sultan II. Abdülhamit’in emriyle, 20. asır başlarında moda olan ve İstanbul’da pek çok örneği bulunan “Art Nouveau” (Sezesyonizm) tarzında bir cami inşa etti.
1956’da başlatılan “İstanbul’da İmar Hareketi” kapsamında Karaköy Meydanı’ndaki tarihi cami de yerinden sökülerek Kınalı Ada’ya götürülecek ve burada yeniden inşa edilecekti. Bunun altında yatan sebeplerden biri de 1950’li yıllara kadar Kınalı Ada’da cami bulunmamasından dolayı, o dönemlerde ada halkının Adnan Menderes’ten bir cami yapılmasını istemesidir.
Yerinden sökülen caminin parçaları tek tek numaralandırıldıktan sonra Kınalı Ada’ya götürülmek üzere bir gemiye bindirildi. Ancak bu gemi Kınalı Ada’ya ulaşmadan yan yattı ve cami parçaları da Boğaz’ın sularına gömüldü…
İstanbul’da ilk ezan burada okundu!
Kahır Köyü’nde yer alan ve Mesleme Bin Abdülmelik döneminden kalan bir diğer eser de Karaköy Perşembe Pazarı’nda hırdavatçıların arasında gizlenmiş Arap Camii’dir.
Bir Rivayete göre Ebu Eyyûb el-Ensari’nin katıldığı kuşatmadan 50 yıl sonra 717 yılında İslam ordusunun ünlü komutanı Mesleme bin Abdülmelik İstanbul’u alamadı ancak Galata bölgesini ele geçirildi ve yedi yıl boyunca askerleriyle birlikte burada kaldı. Meseleme, Müslümanların ibadetlerini yerine getirmesi için Bizans Kralı Leon ile anlaşma yaparak Arap Camii’ni yaptırdı. Böylece İstanbul semalarına ilk ezan sesi de bu camiden yükseldi. 7 yıl kadar İstanbul’da kalmış olan İslam Ordusu ibadetini burada yaptı. Şam’da çıkan bir isyan üzerine Emevi Halifesi Ömer bin Abdülaziz Mesleme bin Abdülmelik’i geri çağırınca budurumu fırsat bilen Dominiken Papaz ve Rahipleri burayı kiliseye çevirdi, şimdi minare olarak kullanılan çan kulesini de ilave edildi.
1453’te İstanbul’un fethinden sonra kilise camiye çevrildi öndeki mihrap ve minber ilave edildi ve Osmanlı kayıtlarında yine Arap Mescidi olarak geçti.Fetihten sonra en büyük değişiklik 1731’de çıkan büyük yangından sonra Padişah 1. Mahmut’un annesi Saliha Sultan’ın yaptırdığı büyük tamirat ve tadilat sırasında olmuştur. Bu tadilat esnasında camiye hünkâr mahfili de ilave edilerek camii, Selatin camii haline getirildi.
Mesleme Bin Abdülmelik Makamı
Mihrabın solundaki küçük oda Mesleme Hazretleri’nin çilehanesidir. Avludaki kabir, Hz. Mesleme’nin (ra) türbesi ya da makamıdır. Ancak tarihi kaynaklara bakıldığında Mesleme Bin Abdülmelik’in türbesinin burada olması imkânsızdır cami bahçesindeki kabir Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri zamanında yapılmış bir makamdır. Asıl türbe ise Şam’dadır.
Ayrıca 1913 Yılındaki onarım sırasında caminin zemininde Latin ve Cenevizlilere ait mezar taşları ve mumyalanmış iskeletler bulunmuştur. Bu mezar taşları ve iskeletler İstanbul arkeoloji müzesine nakledilmiş ve burada sergilenmektedir.
Bir başka rivayet
Galata’da inşa edilen bu caminin kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemekle birlikte binanın 13. yüzyılda İstanbul’u istila eden Latinler tarafından eski Doğu Roma (Bizans) kalıntıları üzerine kilise olarak inşa edildiği söyleniyor. İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilerek Galat Camii isminin verildiği, 1492’de İspanya’dan gelen Endülüs Araplarının bu bölgeye yerleşmesi ile caminin Arap Camii ismini aldığı da rivayetler arasındadır.
Selam ve dua ile…