Yoğun gündemimiz arasında kaçırdığımız, takip güçlüğü çektiğimiz çok mesele var; ama kanayan yaraların belki de en açık olanı ve kavuşması en zor olanlarından birisi Doğu Türkistan meselesi.
Çin peyderpey uygulamaya koyduğu ve sürekli olarak dozajını artırdığını maalesef ki dünya kamuoyuna hitap eden uluslararası ve ulusal kanallar tarafından görülmemek ve gösterilmemek üzere ısrar ediyorlar. Dünya kamuoyuna maalesef ki maalesef anlatan bir duyarlılık yok.
Kimi ülkelerde özgürlüklerin artırılması için getirilmiş olan yasakların aksine Çin’de yasakların daha iyi işlemesi için kimi özgürlük alanları oluşturuluyor.
Özgürlük alanına çıkışın/kaçışın tek yolunu onların istediği gibi yaşamak ve inanmak olduğunu aksi durumda yasakların uygulanması için her türlü zulmü reva gördüklerini fiilen gösteriyorlar.
Müslüman isimlerinin konulmasının yasaklanmış olması, Ramazan ayında oruç tutulmasının yasaklanması ve Müslümanlar’a zorla yemek yedirilmesi, dini ilimlerin tahsilini yapan öğrencilerin hapse atılması, bir şekilde yurtdışına çıkmış olanların sınırdan içeri geri alınmaması, dışarıda kaldıkları her zaman dilimine katlayan cezaların uygulanıyor olması vs. vs…
Aşırı dinci fikir ve düşüncelerin etkisi altında kalmak, dini içerikli vaaz ve tebliğler dinlemek, dini içerikli eylem ve faaliyetlerin vatandaşların günlük normal hayat alanına sokulması ve müdahalesi kesin olarak dini aşırılık kapsamında değerlendirilmesi, bu ve benzeri birçok maddeye karşı gelenlerin ezilerek cezalandırılması gibi artık adı zulmün de ötesinde bir vahşetler silsilesi var…
Temeli din eksenli bu yasakların muhatabı, ‘Ayağına diken batsa yüreğinde hissetmesi gereken biz Müslüman(!)ların’ kardeşleri hiçbir şey yapamıyorsa en azından kalpten buğzeden din kardeşlerinin olduğunu bilmeye ihtiyaçları var…