Yıl 1453.
Mayıs ayının son günleri…
İstanbul boğazı baharın coşkusunu yaşıyor, devrini tamamlayan erguvanlar yerlerini başka çiçeklere bırakıyor. Erguvanlardan sonra laleler açacak İstanbul’da.
Genç Sultan Mehmet son hazırlıklarını yapıyor. Peygamberin müjdesine nail olmak için her türlü tedbir alınmış durumda. Birçok yeniliğin öncüsü olan genç sultanın İstanbul’un fethi içinde bir sürprizi daha var. Haliç’e karadan gemileri indirerek Bizans’a artık teslim olun diyor. Ancak yorgun, eski şehir son direnişini de yapmak istiyordu.
Çetin mücadelelerden sonra nihayet 29 Mayıs günü Edirnekapı surlarında bir gedik açılıyor. Ve genç Sultan Mehmet bu kapıdan Fatih Sultan Mehmet Han olarak giriyor. Fatih ne yaptığının farkında hükümranlığına sultanlığın yanı sıra kayserliği de ilave ediyor. İstanbul’da yaşayanların inancında serbest olacağının müjdesini veriyor. Nurettin Topçu’nun deyimiyle Fatih sadece bir şehri fethetmiyor aynı zamanda adaletiyle gönülleri fethediyordu.
Fatih harap olmuş şehir için hızlı bir şekilde imar ve inşa faaliyetlerine girişiyor. Yaptığı ilk işlerden birisi de şehre bir şehremini atamak oluyor. Otağı Hümayun ’da topladığı ümera ve âlimlere bundan sonra şehrin kadısı olarak Hızır Çelebi’yi atadığını duyuruyordu.
Hızır Bey Sivrihisar doğumlu birçok yerde kadılık ve müderrislik yapmış ilim ve devlet adamıydı. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazan bir şairdi. Hızır Bey hem kadı hem belediye başkanı idi.
Edebiyatımızda şairlerin önemli olayların tarih kaydını düşme geleneği vardır. Ebcet hesabıyla mısralar arasına yerleştirilen tarihi kıtaların son kelimesine yükleyerek yeni bir geleneği de başlatmıştır, Hızır Çelebi. Nitekim İstanbul’un fethini mısralarında şöyle tarihlendirir.
Feth-i İstanbul’a nusret bulmadılar evvelûn,
Fethidüb Sultân Mehmed kıldı târîh “Âhirûn”.
Fatih Sultan Mehmet Han, belediye başkanlığına tecrübeli bir ilim ve devlet adamını getirerek önemli bir geleneği başlatmış oldu. Fatih ilim adamlarına çok büyük önem verirdi. Nitekim Semerkantlı matematik ve astronomi bilgini Ali Kuşçu Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan adına elçi olarak İstanbul’a gelir. Fatih Ali Kuşçu’nun ilmine ve irfanına hayran olur ve onun İstanbul da kalmasını ister. Ali Kuşçu elçilik görevi bittikten sonra çok sayıda âlimle İstanbul’a gelir. Böylece İstanbul diğer özelliklerinin yanı sıra dünya bilim başkenti de olur.
Fatih İstanbul’u ilimle, irfanla, gönülle fethediyordu. Bir grup gönüllü teşekkül 29 Mayıs’ın “Bilim Günü” olması için aynı gün Taksim’de Bilim Yürüyüşü ve Basın açıklaması yapacaklar. Yılardır bu bilim konusunda mücadelelerine şahit olduğum Kemal Çiftçi ve Ramazan Bakkal bu güzel harekete öncülük ediyorlar.
İstanbul çok yönlü okunması gereken bir cevher olarak hala keşfedilmeyi bekliyor. Seçim ortamında bu yönleriyle de tartışılması gerekmez mi?
Rahmet olsun Peygamber’in müjdesine nail olanlara “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur”