El-Kassam Tugaylarının 7 Ekim’deki Aksa Tufanı saldırısına karşılık olarak İsrail de aynı tarihte Gazze’ye yönelik saldırılarına başlamıştı. İsrail’in 37 gündür aralıksız devam eden saldırılarında; Gazze’ye 35 bin ton bomba atıldı ve 11 binden fazla Gazzeli öldürülürken en az 33 bin Gazzeli de yaralandı.
Ölenlerin yarısından fazlası çocuk iken ölmeyip hayatta kalanlar ise muhtemelen ya öksüz kalıyor ya da yetim.
Tüm bu katliama rağmen İsrail’in ne zaman duracağı veya Gazze’ye ne yapacağı ise hâlâ belli değil. Ama belli olan bir şey var ki o da gözlerimizin önünde cereyan eden katliamın sona erebileceğine dair az da olsa umutların yeşermeye başlamış olmasıdır.
Hafta sonu Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da yapılan Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı olağanüstü zirvelerinde, İsrail’in saldırılarının durdurulmasına yönelik kuvvetli çağrılar yapılmış olmasına rağmen, bu çağrılara İsrail tarafının olumlu karşılık vermesi ve bir ateşkes anlaşmasına oturması beklenmemektedir.
Ancak Batılı başkentlerde artan protestolar ve İsrail mallarına veya İsrail’i desteklediklerini açıklayan firmaların ürünlerine yönelik başlatılan boykotların İsrail’i ve onu koşulsuz olarak destekleyen Batılı müttefiklerinin başını bayağı ağrıtmışa benziyor.
Batılı ülkelerin İsrail’i eleştiren veya Filistin’i destekleyen gösterileri yasaklamasına rağmen halkın bu yasaklara uymayarak on binler hâlinde sokaklara inmesi, İsrail tarafından yapılan bütün algı operasyonlarının boşa gittiğini göstermiştir.
Zira İsrail Başbakanı Netanyahu ve diğer yetkilileri, daha ilk günden 7 Ekim saldırısını İsrail’in 11 Eylül’ü olarak tanımlamış ve aynı 11 Eylül 2001’de olduğu gibi herkesi de ya yanında ya da arkasında durmaya davet etmiştir. 11 Eylül tanımlaması Gazze’ye yönelik saldırıda İsrail’in elini kuvvetlendirirken; Hamas’ı ve askerî kanadı olan El Kassam Tugaylarının Daeş ile mukayese edilerek Hamas’ın Daeş’ten daha tehlikeli olduğunun açıklanması fazla bir etki yaratmamıştır.
Çünkü sürecin başından beri İsrail’in söylediği her şeyin yalan olduğu ortaya çıkmıştır.
Hatırlanacağı üzere, ilk önce “kesik başlı 40 bebekten” bahsedilmiş ancak sonrasında bu haber İsrail ordu yetkilileri tarafından dahi doğrulanamamıştır. Buna rağmen ABD Başkanı Biden, ABD’de yaptığı bir konuşmada bu yalanı tekrar etmekten çekinmemiştir.
Ayrıca medyaya servis edilen yanmış ceset görüntülerinin yapay zekâ tarafından üretilen fotoğraflar olduğu ortaya çıkarken rehinelere kötü davranıldığı ve tecavüz edildiği yönündeki iddialar ise serbest bırakılan 85 yaşındaki kadın rehinenin kendilerine çok iyi davranıldığını söylemesiyle çürümüştür.
Bununla yetinmeyen İsrail, Gazze’deki hastanelerin altında El Kassam savaşçılarının tünelleri veya mühimmatları olduğunu ileri sürerek bu hastaneleri de bombalamaya başlamıştır. Bu iddianın tek somut verisi ise Netanyahu’nun medyaya sunduğu grafik animasyonlar olup gerçekten Gazze’deki hastanelerin altında el Kassam savaşçılarının saklandığına dair hiçbir somut delil bulunamamıştır.
Buna rağmen İsrail yalan ve maksatlı haberler paylaşmaya devam etmiştir. Bunların en dikkat çekici olanları ise kara operasyonu kapsamında Gazze’ye girilerek kıyı bölgelerde kontrol sağlandığı, Hamas’ın tünellerinin ortaya çıkarıldığı, Hamas’ın Gazze sorumlusu Yahya Sinvar’ın yerinin tespit edildiği, El Ehli Hastanesi’nin El Kassam roketleri tarafından vurulduğu, Gazze’nin kuzeyinin tamamen kontrol altına alındığı, Gazzelilerin kuzey bölgesini terk ederek daha güvenli olan güneye indikleri şeklinde olanlardır.
İsrail kendi iddialarını kuvvetlendirmek için yalan haberler servis ederken Hamas’ın itibarsızlaştırılması ve Hamas’a yönelik desteğin kesilmesi için de muhtelif haberler ve görüntüler servis etmiştir. Bunların arasında en dikkat çekici olanları ise bir binanın altına bazı roket kanisterlerini yerleştirerek camilerin altında roket lançeri ve mühimmatı bulunduğu, daha önceki tarihlerde çekilmiş bir video klibini kullanarak Hamas’ın dünyaya servis ettiği katliam görüntülerinin kurgu olduğu, festival alanı yakınındaki araba hurdalığı görüntüsünü kullanarak El Kassam savaşçılarının 7 Ekim sabahı festivale katılanların arabalarını yakıp bombaladıkları iddiasında olanlardır.
Görüldüğü üzere İsrail bu süreçte kendi katliamlarını meşrulaştırmak için kendilerini mağdur olarak gösterip topraklarını savunmaya çalışan Hamas’ı Daeş’ten daha kötü bir terör örgütü olarak gösterme derdine girmiştir. Bu sayede Gazze’ye yönelik bombardıman meşrulaşmış olacak ve dünyadan aldığı desteği sürdürebilecekti.
Ama olaylar İsrail’in istediği cihette gelişmemiş olup; Batılı devletlerin yöneticilerinin koşulsuz İsrail desteğine rağmen halklar sokaklara dökülerek İsrail’in katliamlarını kınamaya başlamış ve İsrail’in bir an önce katliamlara son vermesi talep edilmiştir.
Ayrıca İsrail’in ilk başta açıkladığı bin 400 ölü ve 200 civarında rehine olduğu yönündeki açıklamalarının da gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkmış olup ölü sayısı bin 200 olarak düzeltilmiştir. Bu durumda Gazze Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilere itibar etmediğini belirten Biden’ın nasıl olup da İsrailli yetkililere inandığı ise anlaşılamamıştır.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında yasaklanmış beyaz fosfor kullandığının İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından da teyit edilmesiyle, İsrail’in savaş suçlarına bir yenisi daha eklenmiştir. Ayrıca İsrail’deki koalisyon hükûmetinin aşırı sağcı ortaklarından Yahudi Gücü partisinin bir üyesi olan Miras Bakanı Amichai Eliyahu’nun bir soru üzerine, “Gazze’ye atom bombası atılabileceğini” söylemesi hem İsrail’in nükleer silaha sahip olduğunun ifşası mahiyetinde olup hem de İsrail’in orantısız güç kullandığının somut delilidir.
Tüm bunların üzerine, 7 Ekim saldırılarının şahitlerinin alınan ifadelerinde, sabah erken saatlerde festivalin yapıldığı bölgeye intikal eden Apache tipi bir saldırı helikopterinin, sivillerle El Kassam savaşçılarını ayırt edemediği için sivillerin üzerine de ateş ettiği ve İsrail’in bildirdiği ölü sayısının çoğunun, bu helikopterden açılan ateş ve fırlatılan füzelerden kaynaklı olduğu iddia edilmeye başlanmıştır.
Bu iddialar İsrail’in amaçlarına ulaşmak için kendi vatandaşlarını bile öldürebileceğini göstermiş olup; bu durum İsrail halkının da yönetimine ve ordusuna olan güvenini iyice zedelemiştir. Zaten 7 Ekim’de maruz kalınan saldırı nedeniyle sorumluların hesap vermesi beklenirken bir de bu haberin ortaya çıkması İsrail yönetimini iyice zora sokmuştur.
İsrail, algı operasyonlarıyla Hamas’ı ve El Kassam’ı itibarsızlaştırmak isterken yalanlarının ve manipülasyonlarının ortaya çıkması üzerine güvenilirliğini kaybetmiş ve işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlardan dolayı yargılanmaya daha da yaklaşmıştır.
Şimdi sırada Uluslararası Ceza Mahkemesi ve savcısının, İsrail’i işlediği savaş suçlarından dolayı yargılayıp cezalandırmasında. Bakalım bu mahkemeler bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını koruyup İsrailli yöneticileri sebep oldukları bu büyük katliamdan ötürü yargılayabilecekler mi?