İsrail’de hafta sonundan beri pek de alışık olmadığımız gelişmeler yaşanıyor. Netanyahu liderliğinde kurulan aşırı sağcı hükümet, ülkede uzun süredir devam eden siyasi krizi bitirmiş gibi gözükse de son günlerde yaşanan olaylar asıl krizin şimdi yaşanmakta olduğunu gösteriyor.
Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich gibi aşırı uçtaki aktörlerin bakan olarak hükümette yer alması zaten toplumun büyük bir kesiminde ziyadesiyle rahatsızlık yaratmışken, adalet bakanı Yarin Levin’in açıkladığı yeni yargı reformu paketi sinirlerin iyice gerilmesine yol açtı.
Yargı paketine geçmeden önce İsrail’de yasama sisteminden bahsetmekte fayda var. Zira İsrail anayasası olmayan bir ülke ve mecliste çoğunluğu yakalayan parti veya koalisyonların temel kanun olarak bilinen anayasa hükmündeki kanunları kolaylıkla değiştirmesi mümkün olabiliyor. Bu durum ise bağımsızlık bildirgesi zemininde sağlanmış konsensüsün bozularak, hükümetin İsrail’in demokratik kurumlarına, yargı sistemine ve güvenlik bürokrasisine tahakküm etmesine sebep olabiliyor.
Ortaya atılan yargı reformunun toplumda infial yaratması ve on binlerce kişinin sokaklara dökülerek hükümetin bu adımlarını protesto etmesi tam da böyle bir kaygıdan kaynaklanıyor. Keza paketin içeriğindeki maddelere göre; yüksek mahkemenin meclisin çıkarttığı kanunlar üzerindeki denetiminin kaldırılması, yüksek mahkemeye yargıç seçiminde hükümete ve meclise daha fazla kontenjan verilmesi ve mahkemeye yargıç olmayanların da atanabilmesinin yolunun açılması öngörülüyor.
Hal böyle olunca başta muhalefet partileri olmak üzere eski bakanlar ve başbakanlardan, eski genelkurmay başkanlarından, eski yargıç ve bürokratlardan tepkiler yükselmeye başladı. Bunların en dikkat çekici olanı ise kuşkusuz eski genelkurmay başkanı ve eski savunma bakanı olan Ulusal Birlik lideri Beni Gantz’ın açıklamaları olmuştur. Gantz, yargı reformunun ortaya atılması üzerine Netanyahu’yu hedef alarak, “eğer hükümet bu şekilde devam ederse çıkacak bir iç savaşın sorumlusu siz olacaksınız” diye uyarıda bulunmuştur.
Benzer bir çağrıda bir önceki başbakan ve ana muhalefetteki Gelecek Var partisinin lideri Yair Lapid’ten gelmiştir. Halkı, hükümetin bu girişimine çağrı sivil itaatsizliğe davet edip gösterilere katılmaya çağırması üzerine, hafta sonu Tel Aviv’de seksen bin kişilik büyük bir protesto gösterisi yapılmıştır.
Muhalefetten gelen bu açıklamalar üzerine koalisyondaki partilerden de tepki açıklamaları gecikmemiştir. Özellikle Ben Gvir’in Yahudi Gücü partisinin milletvekillerinden gelen açıklamalar sürecin iyice gerilmesine ve cumhurbaşkanı Herzog’un sürece müdahale etmesine yol açmıştır.
Yahudi Gücü milletvekili Zuika Fogel yaptığı açıklamada, “Gantz, Lapid ve eski genelkurmay başkanları Moshe Ya’alon ve Yair Golan’ın tutuklanmalarını talep etmiştir”. Yine aynı partiden Almog Cohen ise, “eğer muhalefet liderleri kışkırtmalarına ve sokaklarda kan dökülmesini isteyen taleplerine devam ederlerse mutlaka kelepçeleneceklerdir” diyerek muhalefetin demokratik protestolarına sert karşılık vermişlerdir.
Bunun üzerine devreye giren Cumhurbaşkanı Herzog, taraflarla görüşerek tansiyonu düşürmeye çalışmış ancak bunda başarılı olamamıştır. Herzog yaptığı açıklamada, “toplumdaki derin ayrışma ve çatışma durumundan büyük endişe duyduğunu “ belirterek, “tüm tarafları demokratik kurumlara saygı göstermeye ve bağımsızlık bildirgesinin temel ilkelerine bağlı kalmaya davet etmiştir”.
Tam ortalık biraz sakinleşti diye düşünülürken 18 Ocak çarşamba akşamı ajanslara düşen bir haber bomba etkisi yaratmıştır.
Hatırlanacağı üzere, koalisyon ortaklarından Shas partisinin lideri Arye Deri’nin, hakkındaki yolsuzluk davasından hüküm giymiş olması nedeniyle yeniden bakan olması mümkün değilken, Netanyahu ile yapılan koalisyon pazarlığında kendisine bakanlık verilmesi şartı ileri sürülmüş ve bunun üzerine kendisi için özel bir kanun çıkarılıp yeniden bakan olmasının yolu açılmıştı.
Fakat muhalefet bu netameli durumu kabul etmemiş ve yasanın iptali için yüksek mahkemeye başvurmuştu. Tam da yüksek mahkemenin yetkilerinin törpülenmeye çalışıldığı bir dönemde mahkeme, muhalefetin başvurusunu karara bağlamış ve Deri’nin hakkındaki hüküm nedeniyle yeniden bakan olmasının mümkün olamayacağına hükmetmiştir.
Bu gelişme, yüksek mahkemenin hükümetin yargı reformu girişimlerine karşı bir cevap olarak algılanmış ve önümüzdeki süreçte hükümet ile devletin kurumları arasındaki gerilimin daha da artacağı yorumları yapılmaya başlamıştır.
Netanyahu ve koalisyon ortaklarının yüksek mahkemenin kararına karşı nasıl bir tavır takınacakları merakla beklenirken, olası bir karara direnme durumunda protestoların ülke çapına yayılacağı ve iktidar ile muhalefet arasındaki gerginliğin sokaklara taşarak sıcak çatışmaya dönüşebileceği tahmin edilmektedir.
Bakalım Netanyahu, ülkesini muhtemel çatışmalardan korumak için aklıselimle davranıp yargı kararına uyacak mı, yoksa kişisel menfaatleri için ülkesini ateşe atacak irrasyonel adımlar mı atacak?