ABD Başkanı Donald Trump’ın ardından nihayet İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da topa girdi ve önceki gün Twitter hesabında yayınladığı videoda İran’da düzenlenen protesto gösterilerine destek verdi.
Netanyahu, “İran rejimi, İranlılar ve İsrailliler arasında nefret uyandırmaya çalışıyor. Başaramayacaklar. Bu rejim nihayet düştüğünde -ve bir gün düşecek- İranlılar ve İsrailliler bir kez daha harika arkadaşlar olacak” diyerek özgürlük arayışında İran halkına başarılar diledi.
ABD Başkanı’nın ve İsrail Başbakanı’nın açıklamalarının İran rejiminin işine geleceğini, protesto gösterilerinin arkasında dış güçlerin olduğunu öne süren Tahran’a malzeme sunduğunu söylemeye gerek yok.
Netanyahu da zaten göstericilere destek olma niyetinde değil.
Sadece fırsattan istifade ederek bu tür söylemlerle siyasi rakiplerine karşı puan kazanma derdinde.
İsrail Başbakanı, dünya kamuoyu İran’daki protesto gösterileriyle meşgulken başka bir fırsatçılık daha yaptı ve bağımsız Filistin devleti hayalini tamamen sona erdirecek kritik bir adım attı.
Liderliğini yaptığı Likud Partisi, Batı Yaka’daki Yahudi yerleşkelerinin İsrail topraklarına ilhakını öngören yasa tasarısını kabul etti.
Böylece tasarının İsrail Parlamentosu Knesset’te görüşülerek yasalaşması için ilk adım atılmış oldu.
Bu adım Oslo Anlaşması’nın ve iki devletli çözüm planının sonu demek.
Çünkü İsrail olası bir nihai çözüm anlaşmasının kabul edilmesi halinde dahi Batı Yaka’nın dört bir yanına dağılmış Yahudi yerleşkelerinin boşaltılmayacağını ve söz konusu yerleşkelerin Filistin egemenliğine bırakılmayacağını ilan ediyor.
Bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını kâğıt üzerinde olmasa da pratikte imkânsız hale getiriyor.
Bunu yaparken de hem bölgesel şartların kendisine sunduğu fırsattan hem de ABD Başkanı’nın verdiği sınırsız destekten yararlanıyor.
Uluslararası hukuka ve anlaşmalara aykırı pervasızca hareket etmesinin nedeni, mevcut şartlarda attığı adımlara engel olacak herhangi bir gücün kalmadığına inanması.
Birleşmiş Milletler, Batı Yaka ve Doğu Kudüs’ü “işgal altındaki topraklar” olarak kabul ediyor.
Bu durumda söz konusu topraklarda inşa edilen Yahudi yerleşkeleri de gayri meşru sayılıyor.
Avrupa Birliği, Kasım 2015’te aldığı kararla, İsrail’in işgali altında tuttuğu Filistin topraklarında ürettiği ve Avrupa ülkelerine ihraç ettiği malların farklı olarak etiketlenmesi ve etiketlerinde açıkça “Yerleşkeler” diye yazılması gerektiğini belirtti.
Batı Yaka’daki yerleşkelerde üretilen ürünlerin boykotunu kolaylaştıracak bu uygulamaya İsrail Dışişleri Bakanlığı tepki göstererek kararı “ayrımcı bir adım” olarak nitelemişti.
Donald Trump’a en yakın isimlerden Amerika’nın Tel Aviv Büyükelçisi David Friedman’a göre ise Batı Yaka’daki Yahudi yerleşkeleri İsrail’in bir parçası.
Yani Friedman, Netanyahu’nun partisinin kararına henüz ortada böyle bir karar yokken destek vermişti.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Likud Partisi’nin Batı Yaka’daki yerleşkeleri İsrail’e ilhak tasarısını onaylamasının, “ırkçı bir uygulama” ve “Filistin halkına, toprağına ve kutsal mekânlarına açıkça saldırı” olduğunu söyledi.
Abbas’ın tepkisini yetersiz bulan Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa El-Bergusi ise “çok tehlikeli” olarak nitelediği bu adıma daha güçlü bir tepki verilmesi ve Batı Yaka’da işgal güçleriyle yürütülen güvenlik koordinasyonuna son vermek gerektiği görüşünde.
Güç dengesinin değiştiğini görmedikçe -korkarım ki- İsrail fırsattan istifade ederek Filistin davasını tasfiyeye ve Kudüs’ü tamamen Yahudileştirmeye yönelik adımlar atmaya devam edecek…