İnsanoğlu hayatın her safhasında tecrübe edinerek yoluna devam etmeye çalışırsa aslına doğru hızlı bir merhale kat edebilir.
İnsanın yaşadığı hayatı başarılı olarak tamamlayabilmesi için; yaşadığı her andan, içerisinde konu olduğu her olaydan ve dolaylı olarak etkilendiği her zaman diliminden elde ettiği tecrübeleri bir adım sonraki hayat dilimine yansıtabilmesi gereklidir.
Bunu becerebilen insan sayısı ne kadar fazla olursa dünya daha yaşanabilir bir hal alacaktır.
İçerisinden geçtiğimiz periyotta maalesef bu sayının çok ama çok az olduğuna şahit oluyoruz.
Çünkü bilinçli insan diye tanımlayabildiğimiz bu becerilere sahip insanların etkin olduğu bir dünyada her metrekarenin kullanımında bir sonraki adım düşünüldüğü için kullanılan her alanın hakkı düşünülerek hareket edilir.
Bu hareket alanında da insan Allah’ın verdiği her türlü nimetin değerini bilerek yol alır ki bu yol alış dünyanın yaşadığı birçok problemin çözümünde kilit rol oynamaktadır.
Öyle ki Efendimiz’in (sas) buyurdukları üzere başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem ateşinden kurtuluş olan Ramazan ayını yaşadığımız şu günlerde hayatımızda israfın hangi noktada olduğuna bakarak nimetlerin değerini bir kat daha iyi anlamalıyız.
Ayrıca dünyanın her noktasında kendini hissettiren korona virüs salgınının nimet israfında insanların ne kadar dikkat etmesi gerekliliğini bir kez daha ön plana çıkarmıştır. Salgın sebebiyle ekonomilerin her geçen gün küçülmeye devam edeceği gerçeğinden hareket ederek gelecek perspektifini oluşturmalıdır insanoğlu.
Belki her alanda üretimin yavaşlaması vesilesiyle ellerimizde ki kaynakları daha uzun süre kullanma gerekliliği ortaya çıkacak ve bunu da israfı engelleyerek başarabileceğiz.
Basit bir örnek üzerinden açıklamamız gerektiğinde haftada iki kg bulgur tüketen bir ailenin aynı miktarda ki bulgurla iki veya üç hafta geçirmek durumunda kalmasıdır demek yerinde olacaktır.
Bundan önceki yıllarda Ramazan aylarında toplu iftar davetleri verilirdi. En ihtişamlı otellerin en ihtişamlı salonlarında organize edilen bu davetlerde süslü, gösterişli ve onlarca çeşit yemeğin bulunduğu sofralar kurulurdu.
Bu sofralar maalesef ama maalesef mideden çok göze hitap ederdi. İftar sonrası masalarda kalan yiyeceklerin ne kadar olduğunu herkes tahmin edebilecek durumdadır diye düşünüyorum.
İnanın kalanlarla bir o kadar daha insanın doyabileceğinin garantisini verebilirim.
Hatta herhangi bir Afrika ülkesinde açlıktan ölen insan manzaralarını gördüğünüzde belki de sofra da artık kalan o yiyeceklerle daha önce yiyecekleri yiyen insan sayısının iki katı kadar insanın çok rahat bir şekilde doyabileceğini söylemek hiçte abartılı olmayacaktır.
Sosyal mesafe sebebiyle bu yıl toplu iftarlar yapamıyoruz. Toplu iftarlar yapamadığımız için gerçekten ihtiyaç sahibi olan aileleri bulmalı ve onlara güzel bir iftar yapabilecekleri yemekleri göndermeliyiz.
Bunu yapan insanlarımız olduğu haberini farklı şehirlerden aldığımda çok mutlu olduğumu ifade etmeliyim. Bu yöntemin Ramazan ayının bundan sonraki bölümünde tüm şehirlerimize yayılmasını da arzu ettiğimi özellikle belirtmek isterim.
Biz yiyip içerken israf etmememiz gereken aynı zamanda yardımlaşmanın da en önemli insani görevimiz olduğu gerçeğinden hareket ederek alanımızı belirlemeliyiz ki hem ülkemizin hem de dünyanın geleceğinde israfın yer bulamadığı yardımlaşmanın en üst düzeyde olduğu günleri görebilelim.