İslamofobi ve Türkiye’nin Sorumluluğu

Abone Ol

Yeni Zelanda CristChurch’te iki camiye yapılan saldırının üzerinden birkaç gün geçti. Hastanede vefat eden Müslüman ile beraber şehit sayısı elliye ulaştı.

CristChurch büyük çoğunluğumuzun adını ilk defa duyduğu bir şehir. Muhtemelen bu katliam nedeniyle uzun yıllar boyunca adını anacağımız bir şehir haline gelecek.

Yeni Zelanda da katliam yapan terörist Brenton Harrison, uzun süren bir planlama neticesinde bu katliamı bazı ortaklarıyla beraber planlamış, adım adım ortaya koymuş, kendi manifestosunu yazmış ve alçak katliamını yapmış. Katliamı yaparken de kullandığı silahlar üzerine birçok sembolik yazılar yazmış. İlginç bir şekilde dünyanın büyük bir kesiminde olan, Türk eşittir Müslüman algısı üzerinden yürümüştür. Manifestosunda İstanbul, Ayasofya, Başkan Erdoğan, Viyana muhasarası gibi Türklük ve Müslümanlık için önemli tarih, zaman ve yerlerin unutulmadığını, kendini haçlı savaşçısı olarak ilan ederek beyan etmeye çalışmıştır.

Batıda İslamofobi’nin son süreçte hızla yayıldığı, özellikle 11 Eylül saldırıları sonucu oluşan yapıyla beraber düşman Müslüman-terörist Müslüman algısı medyada ve siyasetçiler arasında işlenerek algı pekiştirilerek manyak teröristlerin silahları ellerine alıp bu tür saldırılar yapmasına göz yumulduğu algısı oluşmaya başladı. Batılı ideologlar bu konu üzerinde çalışarak bir nefret toplumu oluşturdular. Avrupa’daki cami saldırıları ve en son Yeni Zelanda’daki bu saldırı bu nefret söyleminin bir sonucudur. Göz yummaya en önemli işarette teröristin yakalandıktan sonra normal cezaevi kıyafeti yerine haçlı şövalye kıyafetiyle ilk mahkemeye çıkarılması olarak ete kemiğe bürünmüştür.

Dünya liderlerinin, medyasının olaya bakışı ve cani teröristle ilgili haber dili, bu yardım ve yataklığın terör saldırılarında artığını gösteriyor. İslam dünyasının ise buna karşın İslam’ın getirdiği sevgi ve insanlık diliyle bu konuya yaklaşması neticesinde bu korkunç olay insanların İslam’ı daha çok tanımasına vesile olacaktır. Dünyadan gelen görüntüler bunun kanıtı olarak duruyor. Kanada’da, Rusya’da, Yeni Zelanda’da ve birçok ülkede insanların camileri ziyaret etmeleri ve Müslümanlar’dan özür dilemeleri İslam’la tanışmaları, İslam’ın anlaşılması açısından önemli bir etki yaratmış gibi…

Türkiye’nin Başkan Yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında, Dışişleri Bakanı’nın da olduğu bir heyetle ülkeye gitmeleri, Müslümanlar’ın kendilerinin bir sahibi olduğu hissini onlara yaşatacaktır. Kabul etsek de etmesek de tarih Türkiye’ye Müslüman dünyasının sorumluluğunu yüklemektedir. Osmanlı yıkılmış olsa da, Osmanlı’nın küllerinden doğan ülke olarak tüm İslam âlemi Türkiye’nin ve liderinin iki dudağı arasından çıkan her söze dikkat kesilmektedir.

Müslümanlar Türkiye’den kendilerine sahip çıkmasını beklemektedir, dilemektedir. Türkiye’ni bekası İslam âleminin bekasıdır. Güçlü olmak zorundayız. İslam’ın son kalesinin daima ayakta kalması ve dünyaya İslam ve Müslümanlar’ın sahibi vardır,  o sahip Türkiye’dir demek zorundayız.

Şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Selam ile efendim…