İslamcılık ölsün mü?

Abone Ol

Son zamanlarda sıkça dillendirilen “İslamcılık öldü mü?”sualinin sorulmasına neden olan tartışma, 2012 yılının Temmuz ayında, Ali Bulaç’ın Zaman gazetesinde peş peşe kaleme aldığı üç yazısına Mümtaz’er Türköne’nin yine Zaman gazetesindeki köşesinden cevap vermesi ile başladı.Farklı gazetelerden onlarca ismin deolaya dâhilolmasıyladaha da bereketlenen tartışmada kaleme alınan tüm yazılar,Cemaat yayınevlerinden olan Ufuk Yayınlarınca “İslamcılık Öldü mü?” başlığıyla kitaplaştırıldı.Yetmedi, İslamcılığın öldüğünü müjdeleyen Türköne de konuyla ilgili bağımsız bir kitap neşretti. İlginç bir girişimdi bu. İslamcılık ile uzaktan yakından alakası olmadığını kanıtlamak için kırk takla atan cemaat, bu konuya özel ihtimam gösteriyordu. İşin sırrı daha sonra ortaya çıkacaktı…

Paralel Yapı’nın 2013 yılı 17 Aralık’ında hükümete karşı yargısal bir darbeye girişmesinin ardından, Cemaat mensupları Ak Parti’ye İslamcılık üzerinden saldırmaya başladılar. Mısır’da Muhammed Mursi’nin askeri bir darbeyle devrilmesini örnek gösteren Gülenciler, Türkiye’de de Erdoğan’ın devrileceğini ve İslamcıların bu bölgeden tamamen temizleneceğine hükmediyorlardı. “Filistin sorunu, İslamcıların gündem dayatmasıdır” ifadelerinin yer aldığı tweetler atmaları da, kavgada gelinen son noktayı gösteriyordu. Bu pervasızlıklarıyla Gülenciler, hükümete karşı verdikleri cansiperane savaşın bir anlamda İslamcılara karşı olduğunu cümle âleme kanıtlıyorlardı.

İslamcılığın öldüğünü ilan etmelerinin ardından, sıra İslamcıların siyaseten ölmesine gelmişti. Var güçleriyle bunun için çalıştılar. O netameli günlerde Zaman gazetesinde kaleme aldıkları yazılarda, kendilerini Sivil İslam -ki böyle ucube bir tanıma en son uyacak olan kendileridir- Milli Görüş’ü ve o kökenden gelen Ak Parti’yi de Siyasal İslam/ İslamcı olarak kodluyorlar ve İslamcılığın ne kadar öcü bir şey olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlardı. Bu şekilde küresel efendilerine kendilerini masum ve uslu bir çocuk, Ak Parti’yi ise yaramaz ve haşarı bir çocuk olarak lanse ediyorlardı. Ama olmadı, hem dışarıya hem içeriye ispiyonladıkları Ak Parti, umduklarından daha sağlam çıktı ve iki-üç üflemeyle yıkılmayacağını gösterdi.

Mısır’da askeri darbeyle perişan edilen, Tunus’ta siyaset ve bürokrasiyle terbiye edilmeye çalışılan İslamcılık, Türkiye’de de darbeyle öldürülmek istendi. Ama ölmedi. Şükür ki ölmedi. Çünkü en başta bölgemizdeki halklara sonra tüm dünya mazlumlarına umut olan İslamcılığın hayatiyetini mutlaka sürdürmesi gerekiyor. Ancak, bunun için önce kendisine çeki düzen vermesi, sabitelerine yeni baştan sarılması, sıkı bir tövbe istiğfar edip yanlışlarını terk etmesi ve lüzumsuz alışkanlıklarını bırakması gerekiyor.