Ne olduğu, neyi kapsadığı, nereden başladığı, nereye gittiği, neyi savunduğu konusunda üzerinde ittifak kurulamayan tek ideoloji sanırım İslamcılıktır; hatta ideoloji olup olmadığı dahi tartışmalıdır. İslamcılık teriminin ilk olarak kim tarafından dillendirildiği konusunda da net bir görüş birliği yok. Kimler İslamcı sayılır, kimlere İslamcı denir o da belirsiz. “Erbakan İslamcı sayılmaz” diyen de var, “Özal İslamcıydı” diyen de. “Mehmet Akif, Necip Fazıl, Nurettin Topçu, İsmet Özel has İslamcıdır” diyen de var, bu isimlerin İslamcılıkla alakasının olmadığını söyleyenler de. IŞİD’i İslamcı olarak kabul eden de var –ki kendilerine böyle bir söz söylense nasıl tepki vereceklerini de merak ediyorum doğrusu- Milli Görüş’ü İslamcı saymayan da var. Anlayacağınız kafalar bu konuda bir hayli karışık.
En basit tabiriyle İslamcılık; İslamı sadece ibadet tabanlı bir din olarak değil, yaşanması gereken bir hayat tarzı olarak görmek, din ve dünya işlerini birbirinden ayrı tutulması gereken iki karşıt olarak değil, bir madalyonun ayrılmaz iki yüzü olarak telakki etmektir. Bu konuda samimi olarak çaba gösteren herkes gönüllü olarak İslamcıdır. Bu kadar basit. Ancak tarihin hiçbir döneminde kolay kolay kimse kendisine İslamcı dememiş, denmesini de istememiştir. Ben bu durumu çekingenlik olarak yorumluyorum. Neyden çekindiklerini en iyi kendileri bilir tabii.
İslamcılık literatürü tarandığında da ilginç bir durum çıkıyor ortaya. Bırakın İslamcı olmayan isimleri, Müslüman olup olmadığı dahi tartışmalı isimler tarafından kaleme alınmış eserlerin çokluğu göze çarpıyor. Güvenilir isimler, bu konularda bir şeyler söylemeye, ortaya yeni ve özgün eserler koymaya daha yeni yeni başladı. Yüz senedir tartışılan bir fenomene “içeriden bakan” eserler, bir elin parmağını şimdilerde geçer oldu. Böyle önemli bir konuda dahi söyleyecek sözümüz yok gibi davranmışız meğer.
“İslamcılık nedir, kimler İslamcıdır” tartışması süredursun, günümüzün en muteber mesleği İslamcı/ İslamcılık eleştirmenliğidir. Entelektüel görünmenin, okumuş yazmış, ayrıksı olarak ün salmanın birinci şartı; elden geldiğince İslamcıları eleştirmek, yerin dibine sokmaktır. Üç beş kitap okuyan, ağzı da iyi laf yapan herkes, “en kallavi İslamcılık eleştirmeni” olarak öne çıkabiliyor. İçinde “iktidar ve İslamcılar” geçen bir cümle kurmayı beceren herkes, bu eleştirmen kadrosuna dahil olabiliyor. Bu zevata göre; İslam dünyasında meydana gelen her olumsuzluğun altında mutlaka İslamcılar var. İşin ilginci bu kadar eleştiriye rağmen bir Allah’ın kulu da çıkıp bu eleştirileri üzerine almıyor.
İslamcılar kimdir, necidir henüz bilmiyoruz, tanımıyoruz; ama ortalık İslamcılık eleştirmenlerinden geçilmiyor.