“Işıklar içinde uyu” ne demektir be kardeşim?

Abone Ol

Kâri, dünya sahip olmaya değil olsa olsa ve en fazla şahit olmaya geldiğimiz bir yer bizim. Ve onun için de biz gibiler fazla gönül bağlamazlar dünyaya. Ya da bağlamasalardı gerekir. Bizim inancımızda ölüm bir son değildir, bir yok oluş değildir hatta yeniden doğuştur ölüm. Vuslattır, avdettir… Gurbet diyarından vatana geri dönüştür. Ve beklenmedik bir hal de değildir aslında. Biz doğumumuzda ölüm meleğiyle sözleşmişiz zaten. Ve ansızın gelmez ölüm, insan beklediğini unutur. Hem şairin de dediği gibi güzeldir ölüm inananlara;

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

Hayatım boyunca hiçbir ölü üzerinden ya da birinin ölümü üzerinden vicdanı rahatsız edecek ya da en azından benim vicdanımı rahatsız edecek bir cümle dahi olsa kurmamaya imtina ettim. Ben, ölen kim olursa olsun, kimden ve nereden olursa olsun aynen doğmak gibi ölümün de mukaddes bir hal olduğunu vehmediyorum. Zira nasihat olarak yetecektir ölüm, ölen nasihattan anlamayan, yolunu bulamayan ve hatta yolu bulanlara elinden gelen her kötülüğü yapan biri olsa da. Ben ölümün en azından biz dünyalı ve fani insanlar için meselenin bu kısmının bittiği anlamına geldiğini ve ölen her kimse ve kim olursa ardından en azından susmak gerektiğini düşündüm. Yoksa ölüm üzerinden ya da ölü üzerinden manasız bir hesaplaşmaya girmek çok da anlamlı değil kanaatimce. Ve bir kârı olduğuna da inanmıyorum böyle bir tavrın. Yani elbette bir şeyler söylenebilir bu dünyadaki vakti bitmiş, nefesi tükenmiş ve göçüp de gitmiş olanların ardından ama bunu ölüm üzerinden yapmanın çok da insani ve hatta İslami olduğunu da düşünmüyorum… Ve bu elbetteki yalnızca beni bağlar ve benim fikrim.

Ama meselenin bir başka tarafı da yok değil. Ölen kişi ardından söylenecek onca söz var elbette. Misal ki bizim zihniyetimizde olanlar, bizim gibi olanlar ve kendine hakiki bir kıble bulanlar bu dünyadan göçtüklerinde arkalarından bir rahmet okunur hiç değilse. “Mekânı cennet olsun” diye dua edilir, “Allah taksiratını affetsin” diye af dilenir ölenin kusurları için. Varsa da yoksa da haklar helal edilir. Bir müslüman hayırla, dua ile yolcu edilir bu yol üstü gurbet diyarından. Ha yeri gelmişken -ki ben getirdim lafı o yere, farkındayım- “Toprağı bol olsun” denmez inanmış bir insanın arkasından. Ecdat bu sözü inanmayanlar için söylermiş. Toprağı bol olsun, çabuk karışsın toprağa da çok fazla kabir azabı çekmesin diye.

Şimdi memleketimizde gayrimüslimler dışında ölen neredeyse herkesin cenazesi sadece bu topraklarda yaşıyor ve kafa kâğıdında İslam yazıyor diye camilerde kılınan namazların ardından kaldırılıyor. Ve bence de öyle olmalı. O ki müslümanım demiş biri, o vakit üzerinde çok da konuşulacak bir şey yok. Hata, günah, kusur… Bunun hesabını soracak kişi elbette ki ben değilim. Ama en azından hassasiyet gerekmez mi? İslami halleri, tavırları, gelenekleri hatta cümleleri bile kendince değiştirip modernlik satmaya çalışan, gözlerinde kafalarından büyük güneş gözlükleriyle cenazenin etrafında dolaşanlara da söyleyecek birkaç cümlemiz olmalı elbette.

Hâsılı ölenin ardından konuşmak gibi bir adetim hiç olmadı. Hatası, günahı varsa da Allah affetsin. Her kimse ölen kişi sırf ve en azından ölüme saygımdan sessiz kaldım. Şimdi de yaptığım o. Ama şunu da söylemeliyim; kardeşim bu ölen yoldaşınız şayet Müslümansa ve müslüman gibi bir camiden kalkıyorsa cenazesi bırakın da müslüman gibi namazı kılınsın, defnedilsin, günahlarına kefaret olur belki diye dualar edilip de rahmet okunsun.

Ve anlamadığım bir şey var ve söylemeden edemeyeceğim: “Işıklar içinde uyu” ne demektir ne demeye gelir be kardeşim?