IŞİD, Türkiye ve PKK’yı ayırıyor mu?

Abone Ol

IŞİD’in mevcut olarak 2000 yılında başlayan ve 2020 yılında bitecek olan 6 aşamalı bir plan çerçevesinde hareket ettiğini daha önce yazmıştım. Bu plan ilk olarak Ürdünlü yazar Fuad Hüseyin’in kaleme aldığı, 2005’te yayınlanmış olan “Zarqawi-El Kaide’nin İkinci Nesli” isimli kitapta belirtildi. El Kaide’nin teorisini oluşturduğu bu planı, IŞİD olduğu gibi kabul etti.

Plana gore; 2013-2016 yılları arasında 5. aşamada IŞİD’in nihaî hedefi olan “halifelik ya da İslam devleti” ilân edilecekti ve edildi. 2016’dan başlayacak ve 2020’ye kadar sürecek olan dönemse IŞİD tarafından “Nihai Zafer” olarak adlandırılıyor ve her yerde topyekün savaşı öngürüyor.

IŞİD hialefet ilanıyla birlikte kendisine biat etmeyen örgüt, devlet başkanı veya başka örgütleri “mürtet” ilan ederek onlara karşı savaşmanın zeminini hazırladı.

Avrupa’dan IŞİD’e katılımlar yoğunlaştığında IŞİD’e katılanların geri dönmesini zorlaştıracak kanunların çıkarıldığını biliyoruz. Dünyanın her yerinden IŞİD’e katılanların ülkelerine dönmesi ve orayı bir “cihat alanı” haline getirmesinin istendiği biliniyor.

Bütün bu bilgileri neden yazıyorum. Bu coğrafyada kaos anahtarı gibi kullanılan bu örgüt üzerinden yapılacak hesaplarda mesele “sen destekledin, sen sınırda yeterli kontrolü alamadın” gibi suçlamalarla geçiştirilecek gibi değildir.

IŞİD, hem Türkiye rejimini hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “tağut” ve “mürtet” olarak gören bir örgüt ve bunu da resmi sitelerinde belirtti.

Aynı şekilde PKK/YPG ve HDP çizgisini de “mürtet” olarak nitelendirerek savaşılması gerektiğini ifade ediyor.

Şu ana kadar IŞİD, Türkiye sınırını en kolay geçiş noktası olarak görüyordu. Sınırın uzunluğu ve kontrol edilememesi en büyük lojistik kaynaktı. Son dönemlerde özellikle yapılan operasyonlar ve tutuklamalar IŞİD’in, Türkiye değerlendirmesini daha sesli yapmasına yol açtı

Gerek Diyarbakır’da gerek Kobani’de ve gerekse de Suruç’ta özellikle Kürt gençleriyle Kürtlere karşı en vahşi eylemi gerçekleştiren IŞİD’in bundan sonraki hedeflerinin İzmir, Antalya, İstanbul ve Diyarbakır olması kimseyi şaşırtmamalı ve buna göre önlemler alınmalı. Çünkü IŞİD, bir ülkede yaptığı eylemlerin duyulmasını istiyorsa özellikle turistik mekanlara ya da büyük metropollere saldırıyor.

Geldiğimiz nokta Kürt siyasetçilerin hükümeti suçlayarak, hükümetin de onlara cevap vererek bertaraf edilecek bir süreç değildir.

IŞİD ideolojisinin oluşturduğu tehlike başta Kürtleri kendi arasında bir çatışma zeminine oradan da Türkiye’nin genelinde bir kaosu öngörüyor. Bu bakımdan uluslararası dizaynın bir parçası olan IŞİD’le, uluslararası aklın ortaya koyduğu planlarla baş etme şansına sahip değiliz. Yapılması gereken birinci öncelik; Suriye meselesinin çözüme kavuşturulmasıdır, bu da kısa sürede mümkün gözükmüyor… Türkiye’de toplumsal alanda çıkarılacak güçlü seslerin aynı zamanda hükümet ve HDP siyasetinin diline de yansıması gerekiyor. Unutmamalıyız ki, biz kamplaşmayı ne kadar artırırsak IŞİD buradan o kadar kolay besleniyor.

Mesele artık sünnilik üzerinden de okunacak kadar basit değil. Alevi kimliğiyle IŞİD’e katılan ve sonrasında intihar bombacısı olanları nereye koyacağız? Ya da aynı köyde bir mensubu IŞİD’de olan, bir mensubu PKK’da olanları nasıl beraber yaşamaya ikna edeceğiz? Ne yapacağız?