Küresel salgın, hepimizi hazırlıksız yakaladı. Teknolojinin gelişmesiyle hayatımıza girmesi kaçınılmaz olan uzaktan çalışma yöntemi, salgın nedeniyle beklenenden daha erken uygulamaya geçti.
O döneme kadar uzaktan çalışmaya mesafeli davranan kurumlar, çalışanlarına uzaktan çalışma için gönülsüz de olsa ilk kez izin verdi.
Uzaktan yapılması mümkün olan tüm işler, birer birer çalışanların evlerine taşındı. İmkânı olanlar şehirden uzak yerlere, yazlıklarına, sahil kasabalarında kiraladıkları evlere taşındı; krizi fırsata çevirdi.
Bu süreçte yeni sorunlar çıktı karşımıza: Uzaktan (genellikle de evden) çalışırken kendi bilgisayarımızı mı kullanacağız, yoksa işveren bize bilgisayar mı sağlayacak? İnternet erişimi, kiranın en azından bir bölümü, çay-kahve ve yemek parasına işveren destek olacak mı?
Sürecin geçici olduğu düşünüldüğünden çözüm bulmakta ağır davranıldıysa da üçüncü yıla girilen bu salgın sürecinde uzaktan çalışma koşulları netleşmeye başladı. Bazı kurumlar zamanla çözüm buldu. Masraflara destek veren kurumlar da oldu, vermeyen de.
Salgının etkilerinin azalmaya başladığı bahar aylarında yeniden ofise dönüş başlasa da vaka sayısının arttığı kış aylarında tersine göç yaşandı ve yeniden uzaktan çalışmaya dönüldü. Her sene neredeyse aynı tablo tekrarlandı.
Bu süreçte, artık uzaktan çalışmaya kurumlar ikna oldu gözüyle bakılırken, vaka sayıları azaldığında yeniden ‘ofise dönün’ talimatı aldı çalışanlar.
Buradan anlaşıldı ki, tamamen uzaktan çalışmak bazı işler için mümkün olsa da sosyal iletişim ve sosyal iş birliği gerektiren işlerde yüz yüze iletişim, birlikte çalışmak, ekip ruhunu bire bir yaşamak, hâlâ alternatifsiz.
İşte tam bu noktada, bir kurtarıcı metot; sihirli bir formül girdi hayatımıza: hibrit çalışma. Bu modeli ‘yarı uzaktan yarı ofisten çalışma’ olarak tanımlayabiliriz. Özetle; haftanın belli günlerinde uzaktan, belli günlerde ise ofisten çalışmak.
Örneğin haftada 5 gün çalışılan bir işletmede, üç gün ofis, iki gün de uzaktan çalışmak, çalışanları daha özgür kılıp memnuniyeti artırabilir.
Bu sistemde çalışanlar kendilerini tamamen ofise kapatılmış hissetmeyecek, haftanın belli günleri evden ya da istedikleri mekândan kendilerine tanımlanmış görevleri, günün istedikleri zaman diliminde yerine getirecek.
Trafikte kaybedecekleri zaman azalacağı gibi, trafikten kaynaklanan motivasyonsuzluk ve benzeri olumsuzluklardan -en azından haftanın belli günlerinde- kurtulmuş olacak.
Bu sistemin uygulandığı işletmelerde, ofis olarak ayrılması gereken alanlar azalacak ve ofis giderlerinden de tasarruf edilecek.
Uzaktan çalışanların büyük bölümü kendini toplumdan izole edilmiş hissediyor. Bu da tükenmişlik sendromu gibi olumsuzluklara yol açabiliyor.
Hibrit çalışma yöntemi, haftanın belli günlerinde ofiste yüz yüze sosyalleşmeyi sağlayacağından şu anda uygulanabilecek en iyi sistem olarak karşımıza çıkıyor.