Irkçılık bir bumerang gibidir

Abone Ol

Filistin protestosundan dönen bir vatandaşın, Arap sevicisi denilerek üniversite öğrencisi bir genç tarafından darbedilmesinin ardından Türkiye ikinci bir ırkçı nefret suçuyla sarsıldı.

Türkiye’nin en prestijli özel üniversitelerinden birinde patlayan ırkçı nefret suçu skandalı ve bu skandal karşısında üniversite yönetiminin olayların üstünü kapatmaya dönük girişimleri ve ancak olaylar basına yansıyınca soruşturma başlatılması hepimizi şoke etti.

Üniversite yurdunda bir gencin, ırkçı nefret söylemleri kullanılarak Alevi ve Kürt olduğu gerekçesiyle işkenceye uğraması; Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’ın olaylar basına yansıdıktan sonra işkencecileri savunması ise ırkçılık ideolojisinin bu ülkede kendisine ne kadar zemin kazandığını göstermesi açısından hepimizi düşündürmeli.

Bu yaşananlar, Türkiye’de son yıllarda Zafer Partisi kanalıyla kışkırtılan ırkçılığın önü alınmazsa ırkçı nefretin nerelere varabileceğini hepimize göstermiş olmalı.

Yaşanan olay sırasında kullanılan biyolojik ırkçılık ideolojisinden neşet eden nefret söylemlerine maalesef Türkiye’de yeni şahit olmuyoruz.

Zira saldırganların kullandığı “Kürtlerin ve Alevilerin, Yahudiler gibi yok edileceği”, “ikinci sınıf insan oldukları ve bundan dolayı itaat etmeleri gerektiği gibi söylemler” geçmişte bu ülkede mülteciler, Araplar, Afganlar ve Pakistanlılara karşı da kullanıldı.

Hatırlayın, seçimler sırasında sosyal medyada da röportajı yayınlanan bir genç, genetik uzmanı olduğunu iddia ederek Arapların, Pakistanlıların ve Afganların insan olmadığını hatta maymun olduğunu iddia etmişti.

Bütün bu nefret suçları ve söylemleri karşısında seçimlerde oy kaybetmemek için susan ya da bu söylemleri körükleyen ya da meşrulaştıran siyasetçiler, akademisyenler ve gazeteciler bugün geldiğimiz noktadan en az Zafer Partisi kadar sorumludurlar. Zira hatırlayın, ilk tur seçimlerini kazanamayınca kendisi de bir Alevi olan ve bunu seçimlerde bir propaganda aracı olarak kullanmaya çalışan Kemal Kılıçdaroğlu, Zafer Partisi gibi bir parti ile ittifak yapmaya utanmamıştı. Hatta Kılıçdaroğlu, Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’a İçişleri Bakanlığı, Millî istihbarat Teşkilatı gibi kurumları teslim edeceğine dair bir protokol de imzalamıştı.

Son günlerde tanık olduğumuz ırkçı nefret suçları, ırkçılık ideolojisi normalleştirilirse ve nefret barajının kapakları açılırsa hepimizin altında kalacağı bir zeminin oluşacağını herkese göstermiş olmalıdır.

Dün Arapları, Suriyelileri, Filistinlileri, Pakistanlıları, Afganları hayvan ilan edenlerin yarın Türkiye’de kin ve nefret duydukları başka toplumsal kesimleri ve etnisiteleri de hedef alacakları çok belliydi.

Buna rağmen, bu ırkçılarla siyasi çıkarları için yan yana gelenler, ırkçı söylemleri normalleştirenler ve bu nefretin değirmenine su taşıyanlar bugün olup bitenlerin asıl sorumlularıdır.

Yazıklar olsun onlara.