Batı’da olanlar ve kafası Batı’ya kaymışlar için, ten renkleri farklı bebeklerin ellerini üst üste koyarak çekilen bir fotoğraf çok kıymetlidir. Obama, birbirine bakan siyahi bir bebekle açık tenli bir bebek fotoğrafı paylaşıp duygusal bir propaganda yapar ve bu karşılık bulur. Bu durum reklamlarda da böyledir ve bolca istismar edilir. Bir siyahiyle bir açık tenlinin yan yana gelmesi; bir çilli, bir kızıl, bir esmer, bir sarışın insanın aynı karede olması duygusal zeminde her zaman karşılık bulur. Eskilerden kalma Olivero Toscani diye meşhur bir reklamcı, Benetton markası için bu istismar zemininde çalışmalar yapardı. “United Colors of Benetton” yani “Birleşmiş Benetton Renkleri” diye sloganları da vardı. Toscani, Benetton reklamlarında bir siyahi, bir Çinli, bir sarışın derken renk renk bebeklerin, birbirine sarılmış farklı ırklardan gençlerin fotoğraflarını çeker, Benetton reklamları yapardı. Kapitalizmin lüks kulelerinden sözüm ona anarşistlik yapan bu güya “cesur” İtalyan reklamcı aslında meşhur faşist diktatör Mussolini’nin yakın arkadaşı ve fotoğrafçısı olan babasından öğrendiği bir şeyi satıyordu; istisnai durumları abart, köpürt ve sat. Batı’da bu mallar satardı; çünkü onlar için istisnai bir durumdu. Türkiye’de satmazdı; çünkü bizim için istisnai bir durum değildi.
Avrupa’da, insanlar deri renginden, dininden hatta fiziksel engellerinden dolayı asılırken, Anadolu’da siyahilerin amir, kadı, imam olduğu bir medeniyetiz biz. Avrupa’da albino olan beyaz saçlı insanlara “tanrının lanetine uğramış” denirken, biz “Ak hoca” deyip başımızın üzerinde taşıyorduk. Bundan 10 sene öncesine kadar FETÖ’cüler güvercin göğüs, Skolyoz, Albino ya da düztaban olanları dershanelerine bile almazdı. Yanlarına yaklaştırmazlardı; çünkü Ortaçağ’dan kalma engizisyon hurafelerine göre, böyle olanlar lanetliydi.
Güzel olanı göstermek elbette önemli; ama Batı’da farkı renklerden insanların bir araya gelmesi değil ortaklaşa yaşaması, birbirilerine gülmesi bile istisnai bir durumdur. Bu istisnai durum, Batılılar’ı insaniyete dair ideal bir ütopya olarak heyecanlandırabilir; ama Türkiye’de pek bir şey ifade etmezdi. Bu sebeple geçmişte Benetton, İngilizce olan sloganlarını hiç Türkçe kullanmamıştı; çünkü bizim için bir anlamı yoktu. Bunlar eskidendi; şimdi ise bir Hintli çocuğun sarışın bir bebeğe tebessüm ettiği fotoğraftan etkileniyoruz artık. Çünkü kendimizi kaybedip savruluyoruz. Artık bu, bizim için de istisnai bir durum. “Batılılaşma süreci” denilen garabetin beklenen sancılı etkilerinden biri olarak artık Türkiye’de, “saldırgan ırkçılıkla” birlikte “korumacı ırkçılık” da yayılıyor. Suriyeli bebek, bakkaldan şeker çalmayan çocuk, Kâbe’de siyahi bir bebeğe gülen beyaz bebek bizi de etkiliyor. Bütün bunlar bir alarmdır; Anadolu’nun artık eski Anadolu olmadığı konusunda bir uyarı alarmı! Bu bataklığın başındayız daha, elbette Avrupalılar gibi gırtlağına kadar batmış durumda değiliz. Ama eskisi gibi, ırkçılıktan çok uzak bir noktada da değiliz. Saldırgan ırkçılığın olmadığı bir yerde ırkçılık karşıtı gibi görünen korumacı ırkçılık mesajları da karşılık bulmaz, bulamaz. Hiç hırsızlığın olmadığı bir yerde hırsızlık yapmayan bir çocuk videosu milyonlarca kez izlenip binlerce tebrik mesajı yayınlanmaz mesela…
Marifete iltifat, yahut iyi örnekleri öne çıkarma konusu tekâmül için elbette önemlidir; ama normal olanı marifet saymaya başladıysak başka bir yerden yara açılmış demektir. Korumacı ırkçılığın yayıldığı bir yerde; yani sana ait, seni sen yapan normaller istisna sayılmaya başlandıysa beraberinde saldırgan ırkçılık da zaten yayılmış demektir…