Ziya Gökalp medeniyeti tanımlarken farklı milletlerin ortak duyarlılıkta buluştuklarına dikkat çeker. Bu anlamda medeniyet daha geniş bir daire iken kültür yani “hars” milletlere özgü hayat felsefelerini içerir. İbn Haldun’dan tevarüs eden bu tanımlar Ziya Gökalp ile çağın başında yeni bir hüviyete kavuşmuştur.
Harsı olmayan milletler devlet kuramaz, bir medeniyetin parçası olamazlar. Bu anlamda milletimizin de parçası olduğu İslam Medeniyeti, farklı coğrafyalardaki Müslüman milletlerle aynı çatı altında toplanmamızı sağlayan inanç ilkeleriyle hayata bakış açımızı dört bir yandan kuşatır.
Türk milletine özgü İslam yorumları zamanla farklı adet ve gelenekleri vücuda getirmiştir. Örneğin yeryüzünde Hz. Muhammed’e (sav) yazılmış Nat’ı Şeriflerin %90’ı Türkler tarafından kaleme alınmıştır. Süleyman Çelebi’nin yazdığı Mevlid-i Şerif bu gerçeğin parlayan yıldızı olarak asırlardır okunmaya devam etmektedir.
İrfan dünyamızda öyle isimler vardır ki hiçbir millete nasip olmayan derinlikleriyle çağlara hitap etmeye devam ederler. Yunus Emre bu isimlerin en başında gelir. Bir benzetmeyle açıklayacak olursak tüm kaynaklarımız yok olsaydı tek başına Yunus Emre’nin şiirleri ile Türk İslam anlayışı yeni baştan inşa edilebilirdi. Kuran-ı Kerim’in ve hadis kaynaklarının dışında hiçbir kitabın bu ölçüde bir etkisinden söz etmek mümkün değildir. Çünkü Yunus hem Türkçenin, hem İslam anlayışımızın hem de Türklere özgü hayat felsefesinin kurucu/taşıyıcı ismidir.
Hz. Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Somuncu Baba, Hacı Bayramı Veli, Eşrefoğlu Rumi, Üftade, Aziz Mahmud Hüdayi, İsmail Hakkı Bursevi, Niyâzî-i Mısrî gibi isimler Anadolu’nun yurt haline gelmesinde kutup yıldızı kabul edilir. Çünkü bu mutasavvıflar şefkat ve merhamet mayasıyla yoğurarak Anadolu’yu “vatan” haline getiren isimlerdir. Molla Fenari, Molla Gürânî, Molla Hüsrev ise akidenin yerleşmesinde kritik görevler üstlenmiştir.
Yukarıda saydığımız isimler binanın temel direkleri kabul edilirse aşağıdaki isimler ise bu binanın tezyinatını sağlamışlardır. Şeyh Hamdullah, Fuzûlî, Bâki, Nedim, Ali Kuşçu, Karacaoğlan, Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi, Mimar Sinan, Piri Reis, Matrakçı Nasuh, Nakkaş Osman, Naima, Levni, Şeyh Galip bu isimlerin başlıcalarıdır.
Her ne kadar karşılaştırmak doğru olmasa da tek başına Bâki, Alman dilinin ve kültürünün kurucusu sayılan Goethe’nin kat be kat üzerinde bir sanatçı sayılmaktadır. Kendisiyle yapılan söyleşilerde Goethe’nin dile getirdiği Doğu hayranlığı bu hakikatin sadece ufak bir kısmıdır. Ünlü Alman tarihçisi Hammer’in kendi mezar taşını Osmanlı tarzında yaptırıp üzerine ''Merhûm ve mağfûr ve rahmete muhtâc... Yûsuf bin Hammer'' yazdırması bu hayranlığın diğer bir örneğidir. Bu konuda o kadar çok örnek vardır ki bu ikisini anmak sanıyorum yeterli olur.
Zamanımıza yaklaştıkça ilk modernler diyebileceğimiz çok yönlü münevverlerimizin ortaya çıktığını görüyoruz. Halil İnalcık Hoca’nın deyimiyle söylersek Osmanlı’nın çöküş dönemindeki isimlerden Ahmed Cevdet Paşa’nın dengi sayılabilecek Avrupalı bir akranını bulmak oldukça zordur. O Ahmed Cevdet Paşa ki hukuk, siyaset, diplomasi, tarih gibi pek çok alanda yazdığı eserlerle bugün dahi kullanılan temel ilkeleri ihdas etmiştir.
Namık Kemal, Leskofçalı Galib, Keçecizade Fuat Paşa, Şemseddin Sâmi, Muallim Naci, Said Halim Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit ise çöküş döneminin öne çıkan diğer isimleridir. Bu isimleri sıralıyoruz lakin bu isimlerden herhangi birinin günümüzde bile denginin bulunmadığını hatırlatmak zorundayız.
20. yüzyılın Türk-İslam fikriyatını belirleyen isimlerin başında Mehmed Akif geliyor. Bunun en açık göstergesi yeni kurulan Cumhuriyetin manifestosu niteliğindeki Milli Marşın Mehmed Akif tarafından yazılmış olmasıdır. İstiklal Marşı'nda mevcut olan düşünce yapısı ve ideal aynı zamanda milletimizin ortak hissiyatını temsil etmektedir. Akif’in yanı sıra Fuad Köprülü, Ziya Gökalp, Yahya Kemal, Peyami Safa ve Ahmet Haşim bu dönemin etkili isimleri olarak öne çıkar. Sonrasında ise bugünümüzü de inşa eden düşünsel yapının mimarları olan Necip Fazıl, Ahmet Hamdi Tanpınar, Said Nursi, Nurettin Topçu, Samiha Ayverdi, Cemil Meriç, Fethi Gemuhluoğlu, Necmeddin Erbakan, Sezai Karakoç ve nihayet İsmet Özel yönümüzü tayin etmemize yardımcı olan kutup yıldızları olarak hayatımıza dâhil olmuşlardır.
Bugünün Türk-İslam felsefesini, kültürünü ve medeniyetini anlamak isteyen birisi bu silsiledeki kutup yıldızlarını okumadan kapsamlı ve tutarlı bir neticeye ulaşamaz. Ülkemizdeki sorunların pek çoğu bu silsileden gelen birikimi dikkate almayan taklitçi kafalardan kaynaklanmaktadır. Halil İnalcık bu gerçeği şöyle özetler: “Sosyal sınıfları aşan kültürel bölünme, bugün Türk toplumunda kültürel sorunun ağır bastığı gerçeğini kanıtlamaktadır.” Kısacası milletimizin geleceği, kültürel bütünlüğümüzü korumakla ve yukarıda sıraladığımız başlıca kutup yıldızlarından gözümüzü ayırmamakla selamete ulaşacaktır.