Arap devletlerini Filistin İslami Hareketi’ni desteklemekten alıkoyan sebepler çoğunlukla onların imzalamış olduğu ‘aşırılıkçılığa karşı mücadele’ye ilişkin bağlayıcı uluslararası sözleşmelerin varlığıdır. Özellikle Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) 1993 yılında akdedilen meşhur Oslo Sözleşmesi’nde gündem edilmesi ve burada alınan kararla örgütün askerî faaliyetlerden soyutlanmasının istenmesi bu durumun ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Nitekim Suriye rejiminin FKÖ’nü Lübnan’dan ve Suriye’den uzaklaştırmak istemesine gösterilen gerekçe de buydu.
Ayrıca, Oslo Sözleşmesi on binlerce Filistinlinin Gazze’ye ve Batı Yakası’na iadesi için de yegâne fırsat idi. Özellikle 1982 yılında Beyrut’u terk ettikten sonra Cezayir, Tunus, Yemen ve Sahra çölünde kurulan ve ‘Filistinli Tutuklular Merkezi’ne dönüşen kamplarda yaşayanlar için bu büyük bir fırsat idi…
İran’ı özelde Suriye’den genelde ise tüm Arap coğrafyasından askerî yöntemlere başvurmadan uzaklaştırabilmenin yolu, ‘Filistin Dosyası’nı İran’ın elinden çekip alarak yeniden Arapların eline verebilmekten geçmektedir. Bu da şu şekilde gerçekleştirilebilir:
Arap devletlerinin İsrail ile var olan menfaat ilişkilerini, hattâ bazılarının mevcut barış antlaşmalarını dikkate alarak tüm bu ilişkilerden istifade etmenin yolunu bulma zorunluluğumuz bulunmaktadır. HAMAS ile Filistin Yönetimi’ni de kapsayan bir Filistin-Arap diyaloğu geliştirilerek akan kanın nasıl bir an önce durdurulacağı ve Arap coğrafyasının geleceği bütün yönleriyle müzakere edilmelidir. Bu müzakereler yürütülürken, ümmetin genel menfaati Filistinlilerin özel menfaatlerine tercih edilmelidir. Bu süreçte Arap devletleri Gazze kesiminin temel ihtiyaçlarını karşılamayı garanti etmelidir. Özellikle insani yardımlar ile geçişlerin açık tutulması Gazzeliler için büyük önem arz etmektedir.
İsrail’in Gazze’ye yönelik düşmanca tavırlarını engelleyebilmek için de hem İsraillileri hem de Filistinlileri uzun soluklu bir barış antlaşmasına ikna etmek gerekmektedir. Bu barış sürecinde öncelikle Filistinlilerin kendi arasında bir uyumu yeniden tesis etmek mümkün olabilecektir. Ardından bir nevi Arap-Arap ittifakını gerçekleştirerek İran’ın bölgede bulunuş gerekçeleri elinden alınmış olacaktır. Bunu başarabilirsek Arap toplumunda safları birleştirerek yeni bir birlik ruhu kazanmış olacağız.
Filistinliler ile Araplar İran’a bölgemizden el çektirme konusunda anlaşacak olursa İran kendini açıkta kalmış halde bulacaktır. Çünkü onun bölgedeki varlığını örteceği bir gerekçesi kalmayacaktır. Bu durumda ya Suriye’de işgalci bir güç konumunda kalacaktır -ki bunu asla kabullenmeyecektir- ya da İsrail’in bölgedeki varlığını pekiştirme projesine destek vermek için İsrail’in yanında duran bir ülke pozisyonunda kalacaktır.
Bu karmaşık siyasi denklemi anlayan herkes İran’ın bölgedeki varlığının, hattâ bazı Filistinli gruplara destek vermesinin esasında İsrail’e hizmet ettiğini de anlayacaktır. Nitekim, İran’ın bölgemize girerek mezhepçilik yapması hem Filistinliler hem de bütün Araplar arasında derin anlaşmazlıklara yol açarak İsrail projesinin amacına hizmet etmektedir.
Tüm taraflarla kurulmuş hazır ilişkilere sahip olan Türkiye’nin böyle bir müzakere sürecini yürütebileceğine inanıyorum. İran’ın bölgemizden uzaklaştırılması için siyasi adımların atılması gerçekten büyük öneme sahip bir hamle olacaktır. Çünkü İran’ın Suriye’de kalması Türkiye-İran kapışmasına yol açacaktır ki bundan mutlak surette kaçınılması gerekir. Zira böyle bir kapışmanın vuku bulması halinde sadece bu iki ülke değil, Doğu Asya’dan Batı Avrupa’ya kadar bütün bir coğrafya bunun acı sonuçlarını birlikte yaşamak zorunda kalacaktır.
Biz Filistinliler Ortadoğu’da oynanan siyasi oyunları çok iyi anlıyoruz. İran’ın bölgemizdeki varlığı, aşırı grupların yeşermesine ve tüm halkların acı çekmesine yol açan mevcut kaosun bir numaralı nedenidir.
Filistin’in kendisi yüzünden birbiriyle savaşan ordulara ihtiyacı yoktur! Filistin’in öncelikli ihtiyacı birbirimizi sevmemizdir…
Çeviri: Fethi Güngör