Bir Çin atasözü der ki: “Göz olanı, beyin olacağı görür.” Komşumuz İran’da yaşananlar gözlerimizin gördükleri şeyler. Peki öncesinde göremediklerimiz ya sonrasından görmemiz gerekenler neler? Şimdi bunlara odaklanmak gerekir. 28 Aralık 2017’de kargaşalığın başlamasından bu yana İran’la ilgili pek çok şey yazıldı ve söylendi. Zaten bir olay meydana geldikten sonra ona sebep bulmak aslında zor değil ama 15 Temmuz’dan sonra Ortadoğu’ya yönelen küresel tehdidin Türkiye’den ziyade İran’ı öncelediğini aylar önce söylemiştim. Şimdi ise olaylar durulsa bile sürecin bitmediğini, devam edeceğini söylemek istiyorum. Ve daha önemlisi küresel emperyal tehdit ağırlıklı olarak İran’a yönelse de kadrajda Türkiye’nin de olduğunu unutmamak, İran’daki durumun Türkiye’ye etkilerini de bu açıdan incelemek gerekir diye düşünüyorum. O zaman öncelikle ekonomik sebeplerle başlayıp İran’daki rejime yönelen toplumsal hareketin temel bileşenlerini ve bu bileşenlerin meydana getirdiği ana ekseni doğru okumak lazım. Bundan önce meydana gelen toplumsal temelli hareketlerde olduğu gibi İran’da bu günlerde yaşanan toplumsal bazlı kalkışmaların, başta ABD olmak üzere Batılı emperyal bileşenlerin uzun vadeli stratejik politikaları olduğunu söylemek mümkün. İran’ın kendi içindeki sorun ve tutarsızlıklar da bu ayrıştırıcı politikaların yerleşikliğini daha da kolaylaştırmaktadır. Elbette bundan sonraki süreçte yöneticilerin ekonomik, sosyal ve politik temelli sorunları çözmede İran toplumuna ne kadar güven verebileceği önemli bir parametre olacaktır. Bu kapsamda hangi tarzda olursa olsun toplumsal karşılığı olmayan hareketlerin başarı şansının düşük olduğunu bu derin güçler bilmektedir. Buna göre bölge için şiddet içerikli ve toplumsal temelli yeni senaryoların hazırlandığını düşünmek yanlış olmayacaktır. Bundan sonraki süreçte İran içinde uygulanması planlanan senaryoların temel zeminini toplumsal fay hatlarının hareketlendirilerek ayrıştırılması ve bunun da merkezinde en kolay joker kartı olarak Kürtçülüğün bir argüman olarak konulması pek muhtemel görünüyor. Zira bu şekilde İran’ın içişlerine müdahale edebilmek de kolaylaşır. Irak’ta yaşandığı gibi bir taraftan toplumsal gurupların etnik, mezhepsel, dini vb. şekillerde ayrıştırıldığı Kürtçülük temelli kaotik ortam körüklenirken, diğer taraftan da Suudi Arabistan merkezli dış tehdit ve bunları içeride ve dışarıda sürekli besleyen uluslararası destek kapıda bekletilecektir. Bu senaryonun planlanan bir sonraki aşaması geniş tabanlı Şii-Sünni çatışmasının yaşandığı parçalanmış ve ayrışmış Ortadoğu, yani Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olsa gerek.
Bu noktada Türkiye’ye bakacak olursak, İran’la paralel bir şekilde toplumsal fay hatlarını hareketlendirici ve ayrıştırıcı eksende yürümek isteyen BOP yapıcılarının hedefinde Türkiye her zaman olacaktır. Türkiye’de dünden bugüne kimse İran benzeri toplumsal olayların olmasını beklemesin. Böyle bir şey olamaz. Bazıları kabullenmekte zorlansa da Türkiye, terörü neredeyse bütün dünyaya rağmen hem de bu coğrafyada, kendi toplumuyla el ele ve sosyal devlet anlayışından vazgeçmeden yenebilmeyi başarmış yegâne ülkedir. Türkiye’nin kendini hedefleyen terörizmle mücadelesi artık kalıcı sonuçlar vermeye başlamış ve her geçen gün daha da takdire değer durumlar yaşanmaktadır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde doğrudan şiddet kullanabilme gücü tükenen PKK üst aklının strateji değişikliğine gitmesi muhtemel görünüyor. BOP’un Suriye ve Irak’ta yerleşik hale getirdiği terör yuvalarından beslenen iç mihrakların ülkemizde masum görüntüler altında yoğun bölücü Kürtçülük propagandası yapmaları ve toplumda bir algı yaratmaya çalışmaları söz konusu olabilir. Özellikle PKK’nın neredeyse yurtiçinde bittiği bu dönemde, yurtiçi ve yurtdışı birtakım medya araçlarını da kullanarak, PKK karşıtı gibi görünüp PKK söylemleri üzerinden demokrasi ve özgürlük edebiyatı yapmaya çalışanların toplumda bir karşılıklarının olmadığı aşikârdır. Artık milletimiz bu oyunları görmektedir. Kanunlar önünde herkesin eşit olduğu ülkemizde kimsenin kimseyle etnik, mezhepsel veya dini bir sorunu yoktur. Daha güçlü Türkiye, bölgedeki BOP dengelerini bozacak en önemli faktördür. Hep birlikte daha güçlü bir Türkiye için çalışmalı ve ülkemizin aydınlık geleceğini hep beraber kurmalıyız. İşte bunun için düşünce özgürlüğü, demokrasi vb. önemli evrensel değerleri maske olarak kullanan ayrılıkçı fikirlere pirim vermemeliyiz. Her zaman birlik ve beraberlik içinde kalmak dileğiyle.