Geçtiğimiz hafta sınır komşumuz İran’da cumhurbaşkanlığı ve AB ile ilişkilerimizde en çok sorun yaşadığımız ve özellikle son dönemde Afrika’da sıkı bir rekabet içerisinde olduğumuz Fransa’da ise parlamento seçimleri yapıldı.
Fransa’da parlamento seçiminin zaten iki turlu olmasının yanı sıra, İran’daki cumhurbaşkanları adaylarından hiçbirinin ilk turda yüzde 50 oya ulaşamaması nedeniyle İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimi de ikinci tura kaldı. Dolayısıyla önümüzdeki haftalarda kesinleşmiş sonuçlar üzerinden bu seçimleri tekrar konuşmamız gerekecek.
Ama ilk tur sonuçlarına göre de bu ülkelerde olabilecek değişikliklerin bize nasıl yansıyabileceğine dair bazı değerlendirmelerde bulunmamız mümkün gözüküyor.
Bazıları bu iki ülkedeki seçimlerin bizi doğrudan ilgilendirmediğini düşünebilir ancak gerek İran gerekse de Fransa; zaman zaman Türkiye’nin bölgesel ve küresel hedeflerinin önüne geçmeye çalışan ve bu nedenle de gözümüzün üzerinde olması gereken iki ülkedir. Bu sebeple her iki ülkede de yaşanabilecek muhtemel değişiklikler bizim için ziyadesiyle önemlidir.
İran ve Fransa’daki seçim sonuçlarının değerlendirmesine geçmeden önce, Türkiye’nin yolunun hangi konularda bu iki ülkeyle çakıştığını açıklamak isabetli olacaktır.
İran bizim sadece doğu sınır komşumuz değildir. Aynı zamanda Irak ve Suriye üzerindeki etkisi nedeniyle de bir nevi güney komşumuz durumuna da gelmiştir. Bu ülkelerin yönetimleri üzerindeki etkisi sebebiyle Türkiye’nin Irak ve Suriye ile ilişkilerinin gidişatında İran’ın önemli bir belirleyici olduğu da unutulmamalıdır.
Buna ilave olarak, Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği destek sayesinde Karabağ’ın Ermenistan işgalinden kurtarılması sürecinde Ermenistan’a verdiği destek ile hatırladığımız İran’ın, benzer şekilde Türkiye’nin 40 yılı aşkın süredir mücadele ettiği PKK terör örgütüyle olan örtülü ilişkileri de hafızalarımızdadır.
Dolayısıyla 19 Mayıs’taki elim helikopter kazasında hayatını kaybeden İbrahim Reisi’nin yerine kimin cumhurbaşkanı seçileceği bizim için büyük önem arz etmektedir.
Fransa ise şimdiye kadar sadece Türkiye’nin AB üyeliğini bloke etmekle kalmamış, Türkiye’nin yakın dönemde sorun yaşadığı Ermenistan, Yunanistan ve GKRY gibi ülkeleri provoke ederek bizim aleyhimizde kışkırtmış bir ülkedir. Bu kapsamda hiç söz hakkı olmadığı hâlde 2019 yılında İsrail’in girişimleriyle kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na üye olmuş ve buradaki Türkiye karşıtı faaliyetlere destek vermiştir.
Bunun yanı sıra Türkiye ve Fransa arasında başta Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere Afrika’daki eski Fransa sömürgesi olan ülkelerle (Frankofon) ilişkiler bağlamında bir mücadele yaşanmaktadır. Hatta Fransa Türkiye’yi bu ülkeler üzerindeki etkisini kırmaya çalışmakla suçlamış ve Türkiye’nin Afrika’da artan etkisini sınırlandırmak için girişimlerde bulunmaya çalışmıştır.
Bu nedenle, Fransa’da Türkiye ve İslam karşıtlığıyla bilinen aşırı sağ partilerin yükselişi ve muhtemelen iktidara gelişinin önünü açacak seçim de bizi fazlasıyla ilgilendirmektedir.
Şimdi gelelim bu seçimlerin sonuçlarına ve ikinci turlarda oluşabilecek tablolar üzerinden Türkiye’nin nasıl etkilenebileceğine…
İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimine katılan adayların hiçbirisinin yüzde 50 oya ulaşamamış olması nedeniyle seçimler ikinci tura kaldı. Katılımın ancak yüzde 40’larda kaldığı ilk turda oyların yüzde 42,6’sını alan reformist aday Mesud Pezeşkiyan ile oyların yüzde 38,8’ini alan eski nükleer müzakereci ve bir dönem Millî Güvenlik Yüksek Konseyi genel sekreterliği de yapan muhafazakâr aday Said Celili, seçimlerin ikinci turunun yapılacağı 5 Temmuz’da cumhurbaşkanı olmak için yarışacaklar.
Pezeşkiyan, Azerbaycan Türkü olması hasebiyle Türkiye’ye daha yakın duran ve seçilmesi hâlinde de Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmesi beklenen bir aday. Ancak hem reformistlerin adayı olması münasebetiyle dinî lider ve rejim tarafından pek kabul görmemesi hem de yapmış olduğu kampanyada Türklüğünü fazla ön plana çıkarması nedeniyle ilk turu önde kapatmış olmasına rağmen ikinci turda ipi göğüslemesi zor gözüküyor.
Buna mukabil Celili’nin ise ilk turda Pezeşkiyan’ın gerisinde kalmasına rağmen, rejime ve dinî lidere olan bağlılığı nedeniyle ilk turda sandığa gitmeyen muhafazakâr seçmenin mobilize edilmesi sayesinde ikinci turda cumhurbaşkanı seçilmesi kuvvetle muhtemeldir.
İran’da güvenlik ve dış politika gibi hayati konulardaki kararları dinî liderin yönlendirdiği göz önünde bulundurulunca, cumhurbaşkanı olarak kim seçilirse seçilsin bu alanlarda söz sahibi olmayacağından, görece Türkiye ile iyi ilişkiler kurması beklenen Pezeşkiyan’ın seçilememesi hâlinde, Celili’nin cumhurbaşkanlığı döneminde en kötü ihtimalle Türkiye-İran ilişkilerinin mevcut duruma benzer şekilde seyredeceğini söylememiz mümkündür.
Pezeşkiyan’ın seçilmesi durumunda ise dinî rehberin bıraktığı dar ilişki alanına rağmen Türkiye ile İran ilişkilerinde bir bahar havası yaşanması muhtemeldir. İki ülke arasındaki hayati sorunların akşamdan sabaha çözümlenmesi beklenmese de Pezeşkiyan’dan kaynaklanacak sinerji ile pek çok meselenin hâl yoluna konması ve yanlış anlamaların ortadan kalkması beklenebilir.
Bu durumda iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin artabileceği ve tarafların bölge güvenliğine daha fazla katkı sağlayabileceği söylenebilir.
Gelelim Fransa’daki seçimlere.
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un, 6-9 Haziran tarihlerinde yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Marine Le Pen liderliğindeki aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin birinci parti olması üzerine Meclis’i feshedip erken seçime gitme kararı almasından sonra yapılan parlamento seçimlerinin ilk turu da tıpkı AP seçimlerine benzer şekilde sonuçlanmıştır.
İlk turun sonunda; aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi oyların yüzde 34’ünü alarak birinci parti olurken oyların yüzde 28,1’ini alan sol ittifak Yeni Halk Cephesi ikinci olmuştur. Erken seçime giderek aşırı sağın yükselişini engellemek isteyen Macron’un kendini merkezde tanımlayan Cumhuriyet İçin Hep Birlikte ittifakı ise oyların ancak yüzde 20,3’ünü alarak üçüncü sırada yer almıştır.
Bu sonuçlardan hemen sonra 7 Temmuz’da yapılacak ikinci tur için ittifak arayışları başlamıştır. Zira merkez ve sol partilerin daha önce de yapıldığı gibi cumhuriyet ittifakı yapmamaları durumunda, aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin de desteğini alacağı diğer sağ partiler sayesinde 577 sandalyeli Meclis’te salt çoğunluğu sağlayabileceği değerlendirilmektedir.
Böyle bir durumda ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez aşırı sağ iktidara gelebilecek ve Fransa’nın; başta AB ve NATO üyelikleri olmak üzere mevcut ittifakları sorgulanmaya başlayacaktır.
Bu yeni durumda Türkiye, İslam ve mülteci karşıtlığıyla bilinen aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin programında AB ve NATO’dan ayrılma planları olmasına rağmen, Türkiye’nin zaten ilerlemeyen AB üyelik sürecini baltalamaya çalışacağı, ülkedeki ve kıta Avrupa’sındaki İslamofobinin katlanacağı ve mülteci karşıtlığının da tavan yapacağı değerlendirilmektedir.
Dolayısıyla Fransa’daki muhtemel bir aşırı sağ iktidarı; Türkiye’nin AB macerasının tamamen ortadan kalkmasına yol açabileceği gibi, Türkiye ile Fransa’nın Orta Doğu ve Afrika üzerinde devam eden rekabetinin de sertleşmesine sebep olabilir.
Görüldüğü üzere; İran ve Fransa’da yapılan seçimler ve alınan sonuçlar sadece bu ülkelerin iç politikasını ve kamuoyunu değil, yeni seçilecek cumhurbaşkanının kimliği veya iktidara gelecek partinin uygulayacağı politikalar nedeniyle bir şekilde Türkiye’yi de ilgilendirmektedir.
Bu nedenle; 5 Temmuz’da İran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı ve 7 Temmuz’da Fransa’da yapılacak parlamento seçimlerinin ikinci turlarını yakından takip edip çıkacak sonuçlara göre iki ülkeyle münasebetlerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekebilir.
Umarız her iki ülkedeki seçimlerde de aklıselim galip gelir ve hem kendilerinin hem de dünyanın iyiliği için daha rasyonel ve insancıl liderler ve partiler ülkelerini yönetme yetkisini alabilirler.
Zira ‘3. Dünya Savaşı’nın dillendirildiği şu günlerde ne bölgemizin ne de yorgun dünyamızın yeni gerilimlere ve çatışmalara dayanacak mecali yoktur.
Haydar Oruç
1 Temmuz 2024, Gölcük