İran bölgesel gerilimi ülke içi politikasında da kullanmaktan çekinmeyecek kadar güçlü bir devlet geleneğine sahiptir.
İran’ın proxy güçlerinin birçok ülkede ciddi etkinlikleri olduğu yıllardır yazılıyor. İran bu güçleri üzerinden ciddi bir caydırıcılık gücüne sahipti. Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere bazı Asya ve Afrika ülkelerinde de bazı ataklar yapmıştı. Ortadoğu’da İran’a rağmen adım atmak neredeyse imkânsız hale gelmişti. Özellikle Irak ve Suriye bu etki alanının başat ülkeleri olmuştu.
Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesinden sonra İran Proxy güçlerinin abartıldığı kadar ciddi bir güç olmadıkları, İran’a farklı coğrafyalarda önemli katkılar sağlamadıkları ve İran’ın da onları çokça kullanamadığını ve en önemlisi İran’ın acil durum yönetiminin çokta iyi olmadığını göstermiş oldular.
İran bir dünya devleti olmak isteğini ortaya koyarak, Asya, Afrika ekseninde operasyonlarla ve farklı yerel güçler ortaya koyarak, Şiileştirme faaliyetleri yürüterek ortaya koymaktan çekinmemiştir. Dünyanın dört bir yanından Irak’ın Şii ulema kenti Necef’e alternatif olarak şah döneminde ön plana çıkarılmaya çalışılan Kum kentine büyük önem atfederek ilim irfan kenti yönünü ön plana çıkarmıştır.
Irak, Suriye, Türkiye, Lübnan, Yemen, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Nijerya’dan binlerce genci Kum kentine taşıyarak, Şii fıkhının ve medrese eğitim sisteminden geçmesini sağlamıştır. Hatta yetinmemiş Avrupa’dan Bektaşi, Türkiye’den Alevi dedelerinin yüne Kum’a götürülmeleri ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Bir yandan ilim irfan eğitimi altına götürülenlerin yanında bir kısım şahısları da askeri eğitimlerle donatarak ülkelere sevk etmişlerdir. Bazısına para, bazısına farklı desteklerle güç devşirme çabası içinde olmuştur.
Kasım Süleymani’nin bu bölgelerde tam yetkiyle Hamaney adına astığını asma, kestiğini kesme işlemleriyle parlatılması ve ardından Ulusal kahraman ilan edilmesinin ardından öldürülmesi İran’ın bölgede yeni bir plan değişikliğine gidip gitmeyeceğini ciddi manada akıllarda soru işaretleri bırakıyor.
Neresinden okursak okuyalım İran amacından vazgeçmeyecektir. Çünkü İran için kendi güvenliği sınırlarından çok daha ötede başlıyor. Zaten İran genel Kurmay başkanı Muhammed Bakıri, bir konuşmasında “İran’ın güvenliği Suriye’den başlar” diyerek politikalarını doğruluğunu ispata uğraşmıştı.
Irak Haşdi Şabi bileşenlerinden Asaib Ehlil Hak lideri Kays el-Hazali de durumu net bir şekilde özetliyor: “Gaybet halindeki on ikinci imam Mehdi el-Muntazar’ın ortaya çıkması çok yakın. O zaman geldiğinde, İran’da Devrim Muhafızları, Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Suriye ve Irak’ta Asabib Ehli’l Hak ve kardeşleriyle kenetlenecek, İran’dan Akdeniz’e uzanan geniş bir Şii bölgesi teşkil edecektir. Bizim teşkilatımız, Şii Hilali hedefinden ziyade Şii Dolunayı amacı doğrultusunda hareket etmektedir.”
İran bölgesel gerilimi ülke içi politikasında da kullanmaktan çekinmeyecek kadar güçlü bir devlet geleneğine sahiptir. Bu nedenle bundan sonraki süreçte de kontrollü bir gerginlik politikasına devam edecektir. Irak’taki proxy örgütlerinin ara ara ABD üslerine birkaç füze atmasını da bu çerçevede görmek ve okuma gerekir kanaatindeyim.