İran: Doğunun kapısı (2)

Abone Ol

ZENCAN

İran’a ikinci gidişim Zencan Ticaret Odasının daveti üzerine oluyor. Zencan’a doğrudan uçak olmadığı için Tebriz’e uçuyoruz. Tebriz Havaalanı’nda gece yarısı Ticari Ataşemiz Ali Bey tarafından karşılandık. Bu durum bizi çok mutlu ediyor. Ali Bey program boyunca her türlü katkı ve desteği verdi. Bunlar çok alışık olduğumuz tablolar değil. Son yıllarda Ali Bey gibi vatanperver görevlilerle daha sık karşılaşır olduk. Bu tablolar Dışişlerindeki değişimi gösteriyor. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Zencan Ticaret Odasının davetlisi olduğumuz için dönüşte Tebriz’e uğramak üzere karayoluyla Zencan’a geçtik.

Zencan Ticaret Odasında yönetim kurulu üyeleriyle toplantılar yaptık. Biz İstanbul’u anlattık, onlar Zencan’ı anlattı. Zencanlılar İstanbul ve Türkiye’yi çok iyi biliyor ve de yakından takip ediyorlar. Türkiye ile iş yapmak içinde çok hevesli görünüyorlar. Şehirde çok sayıda Türk markasını da görme imkânı var. Toplantı bittikten sonra bol çeşitli bir yemek ikramı oluyor. Sonra rehberimiz eşliğinde şehri gezme fırsatı buluyoruz. Önce kapalı çarşıya gidiyoruz. Burası gerçekten büyük bir çarşı. Zencan’ın bıçakları meşhur. Bir dükkândan pazarlık yaparak bıçak alıyoruz. Baharat dükkânlarındaki çeşitler bir hayli fazla. Türkiye’den geldiğimizi anlayan esnaf selâm veriyor ve hal hatır soruyorlar. Bu sıcak yaklaşımlar insana kendi yurdunda duygusu veriyor.

Rehberimiz bizi daha önce hiç görmediğimiz orijinal bir müzeye götürüyor. Çamaşırhane müzesi. Burası Kaçar hanedanı zamanında yapılmış. Merdivenlerle müzeye (pardon çamaşırhaneye) iniliyor. Çamaşırların yıkandığı büyük ark ve çevresinde yıkama yapan insanların maketleri var. Yolunuz Zencan’a düşerse mutlaka görün.

Zencan bıçakları çok meşhur. Her boyda el yapımı güzel bıçaklar üretiliyor. Bir bıçakçı dükkânına giriyoruz ancak çeşit o kadar fazla ki seçim yapmak oldukça zor. Hediye etmek üzere farklı boyutlarda bıçaklar aldım. Bir de yanında bıçak taşımanın sünnet olduğunu duymuştum o nedenle küçük bir bıçak daha aldım. Bu bıçak birkaç defa havaalanlarında geçiş sırasında problem olduğu için taşımayı bıraktım.

Burada hayat yatay işliyor. Tarihî binalar iç içe geçmeli. O yüzden insan kendisini ezik hissetmiyor. Rehberimiz bizi çarşının içinden geçirerek tarihî bir mekânda yemeğe götürüyor. Lokanta-kıraathanenin kapısında Dadaş yazıyor. Bu yazı benim için sürpriz oluyor. Biz Erzurumlulara Türkiye’de Dadaş denir. Burası da Türk bölgesi olduğuna göre bir bağ olsa gerek.

SULTANİYE TÜRBESİ

Şehirden ayrılıyor, yakın bölgede bulunan Sultaniye Türbesi veya Külliyesini ziyarete gidiyoruz. Bu kocaman muhteşem yapıya türbe diyorlar, ama bu ifade burası için hafif kalıyor. Bu bina İlhanlılar tarafından yapılmış, çok görkemli, geniş kubbeli, içeriden katlı ve İslâm sanatının zirve desenleriyle süslü anıt bir eser. Bu kadar büyük bir bütün türbe hiçbir yerde görmedim. Turkuaz renkli kubbesi ile görkemli bir yapı. Sultaniye külliyesi uzun zamandır tadilâtta imiş. İçerideki iskeleler eserin ihtişamını görmeyi engelliyor. Umarım İranlı dostlar bir an önce bu tadilâtı bitirirler. Sultaniye’nin yakınlarında bir iki türbe daha var, ama kime ait olduğunu öğrenemiyoruz. Sultaniye külliyesinin bulunduğu yer bir kasaba. Sonbahar güneşi artık batmak üzere; ancak akşam güneşi Sultaniye’nin ihtişamını bir kat daha arttırıyor. Bir taraftan da düşünüyorum: Dünya hayatında büyük addedilen insanlara görkemli türbeler yapılır; öteki tarafta bu insanların hali nicedir?

Sultaniye’den ayrılarak Zencan’a dönüyoruz. Dışarıdan binaların arasında tarihî ama mütevazı bir kapıdan içeri giriyoruz. Geniş bir avlu içinde muhteşem bir külliye veya medrese. Geniş avlunun ortasında havuz var. Üç yüz atış beş derece hücreler avluya bakıyor. Her taraf turkuaz çinilerle bezenmiş. Güzel ışıklandırılmış yapı gecenin karanlığında daha bir gizemli görünüyor. Kendinizi âdetâ huzur ikliminde buluyorsunuz.

Ertesi gün yeni yapılan bir fuar merkezini geziyoruz. Devasa bir bina. Fuarın yöneticisi uzun uzun merkezin özelliklerini anlatıyor. Yaklaşık 400 bin nüfuslu bir şehirde böylesine büyük ve görkemli fuar merkezi yapılmasına pek anlam veremedim. Fuarın merkezi yüksek bir tepede kurulmuş buradan Zencan’ı bütün görebilirsiniz.

Zencan’dan Tebriz’e gitmek üzere ayrılıyoruz. Yol boyunca küçük tepelerin arasında geniş ovalardan geçiyoruz.

KÜLTÜR SANAT ŞEHRİ TEBRİZ

Tebriz Kuzey Azerbaycan’ın başkenti. 1,5 milyona varan nüfusuyla tarihi bir kent. Oldukça dinamik ve de hareketli. Tebriz’e varır varmaz Ticaret Odası yönetim kurulu ile toplantı yapıyoruz. Önce tercüman aracılığı ile konuşmaya çalışırken bir müdahalede bulunuyorum. “Sizin Türkçenizi biz rahatlıkla anlıyoruz. Neden tercüman aracılığıyla konuşuyoruz?” Sonra onlar da Türkçe konuşuyorlar ve bazı küçük yanlış anlaşılmalar hariç birbirimizi rahatlıkla anlıyoruz. Yönetimle yaptığımız toplantıdan sonra bizi meclis salonuna alıyorlar. Burada bizi kalabalık bir heyet karşılıyor. Sorulu-cevaplı toplantı hayli uzun sürüyor. Herkes ya Türkiye ile iş yapıyor ya da yapmak için istekli. Özellikle gençlerin İstanbul Türkçesiyle konuşmaları dikkatimi çekti.

Toplantılardan sonra Ticaret Odası yöneticileri bizi yemeğe götürüyorlar. Büyük bir lokantaya giriyoruz. Bu lokanta İstanbul’dan gelen Türkler tarafından işletiliyor. Burasının Tebriz’in en iyi lokantası olduğunu öğreniyoruz. Lokanta sahipleri hizmette kusur etmiyorlar. İstanbul’dan geldiğimizi öğrenince ilgileri daha fazla artıyor. Yemekten sonra Tebriz Müzesine gidiyoruz. Üç katlı binada tarihin çeşitli dönemlerine ait eserler var. Küçük ama zengin bir müze. En alt katta Ahat Hüseyin isimli sanatçının demirden yaptığı sosyal olayları ele alan heykelleri var.

Müzenin yakınında Gök Cami (Mavi Cami) yer alıyor. Restorasyon halinde olan camiin girişi çinilerle kaplı. Çok güzel çini örnekleri var. İçerisi çok kubbeli ve parçalı bir yapı. Bahçede yanlış hatırlamıyorsam Karakoyunlu hükümdarı Şahcihan’a ait bir heykel var.

Tebriz’deki kapalı çarşının Doğunun en büyüğü olduğu söyleniyor. İçinde binlerce dükkân Tebrizlilere hizmet veriyor. Kırmızı renkli kubbeleriyle bedestenler insanı tarihin derinliklerine götürüyor. Halı satıcılarının bulunduğu bedestende ince desenleriyle Tebriz halıları göz kamaştırıyor. Bedestenin ortasında ustalar bütün dikkatlerini vermiş antika halıları tamir ediyorlar.

Tebriz’in dinlenme ve eğlence mekânı İl Gölü (El Gölü). Burası ortasında büyük bir havuz bulunan geniş bir park. Havuzun ortasında iki katlı lokanta ve kahve olarak hizmet veren bir bina var. İl Gölüne akşam gittik. Havuz ve orasında bulunan bina renkli ışıklarda aydınlatılmış. Havuzun etrafında bulunan parkurlarında çoğunluğu gençlerden oluşan Tebrizliler sohbet ederek yürüyüş yapıyorlar. Biz de geleneği bozmamak için gölün etrafında bir tur attıktan sonra havuzun ortasında bulunan binanın ikinci katında göl manzaralı çay içiyoruz.

Tebriz İran’ın kültür sanat şehri. Çok sayıda şair ve devlet adamı yetiştirmiş. Şu anda İran’nın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in de Tebrizli olduğunu söylediler. Şairlerin hatırasına anıt ve müzesi yapılmış. Müzede şair ve yazarların tabloları ve eserlerinden örnekler sergileniyor. İran’ın en büyük şairlerinden Şehriyar’la ilgili resim ve tablolar daha bir ön planda. Mahlâsı Şehriyar olan Azeri şair çok sayıda esere imza atmış. Şehriyar eserlerini Farsça ve Azeri Türkçesiyle yazmış. Muhammed Hüseyin Şehriyar’ın ilk kitabı Heyder Baba’ya Selâm kitabından aynı isimli uzun şiirinden üç kıta.

Heyder Baba’ya Selâm

Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,

Seller, sular şakkıldayıb akanda,

Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,

Selâm olsun şevkatize, elize,

Menim de bir adım gelsin dilize.

Heyder Baba, kehliklerin uçanda,

Göl dibinden dovşan kalkıb, kaçanda,

Bahçaların çiçeklenib açanda,

Bizden de bir mümkün olsa, yâd ele,

Açılmayan ürekleri şâd ele.

Bayram yeli çardakları yıkanda,

Novruz gülü, kar çiçeği çıkanda,

Ağ bulutlar köyneklerin sıkanda,

Bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun,

Derdlerimiz koy dikkelsin dağ olsun

Tebriz’in cadde ve sokaklarında da dolaşma imkânı oldu. Eski olan her şey iyi ve güzel yeni olanlar karışık ve düzensiz. Klasik Tebriz evleri diyebileceğimiz birbiriyle bağlantılı iki katlı evlerde yeni mimarlar için ders çıkaracak çok şeyler olduğunu düşünüyorum.

İran’da kültür ve medeniyetimiz adına görülecek daha çok yerlerin olduğunu biliyorum.

İslâm medeniyetinin tanınması açısından İran görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.