Barzani’yle savaşacak mıyız? Medyanın, kahvehanelerin, nargilecilerin ve berberlerin ağzına kadar Milli Savunma bakanı, Genelkurmay başkanı ve cumhurbaşkanlarıyla dolup taşması ne büyük kayıp… Resmen lider ve komutan israf ediyoruz. Yazık günah… En son dün akşam canlı yayında harita üzerinde tankların hangi güzergâhtan gireceğini çizerek anlatan bir adam gördüm. Ne tuhaf, canlı yayında savaş planı! Şaka yapmıyorum; adam mühimmatları bile seçmiş, envanter kodlarıyla söylüyordu ve sunucu adama Japon balığı gibi bakıyordu.
“Gireriz, ezeriz, alırız, yakarız, yerle bir ederiz, taş taş üstünde bırakmayız…” böyle hayal edenleri, böyle telkin edenleri ve lafa böyle başlayanları bir kenara bırakacağız önce… Ardından “Hani, ne oldu; girsene, konuşuyordun…” diyenler var, onları zaten direkt çöpe atacağız. “Çapulcu” denir ya hani; hah işte “çapulcu” tam da bu. Devlet nedir bilmez, tarih nedir bilmez, gelecek planı zaten yok; üstelik bir aidiyeti de yok. Çapulcu işte… İhtimalen tedbirler arasında savaş kararı alınırsa tabii ki savaşılır. Bu meselelerde kural çok açıktır: “Savaşı istemeyiniz, ama geldiği zaman da ondan kaçmayınız.” Resul-i Ekrem Efendimiz (sav)
Barzani mutlak düşman mı?
Başbakan Turgut Özal’ın kabul edip görüştüğü, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kabul edip görüştüğü, Başbakan Bülent Ecevit’in kabul edip görüştüğü, Başbakan Tansu Çiller’in kabul edip görüştüğü, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kabul edip görüştüğü, rahmetli Eşref Bitlis Paşa’nın kabul edip görüştüğü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kabul edip görüştüğü, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kabul edip görüştüğü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabul edip görüştüğü Barzani son 30 senedir devlet tarafından öyle ya da böyle kabul ediliyor… Devletlerin bakışında mutlak dost, mutlak düşman olmaz.
Ne olacak peki?
Erbil’den gelen sonuç bize gösterdi ki, Napolyon’dan sonra ortaya çıkan “self determinasyon” denilen; her ırka bir devlet, yetmedi her ırkın içinde her aşirete bir devlet, o da yetmedi, her aşiretin içinde her aileye ayrı ayrı devlet, yetmedi her mezhebe bir devlet derken küçük küçük karton devletçiklere bölünme fitnesi hâlâ çalışıyor, hâlâ etkili… Demek ki çalışmamız, demek ki kendi kendimize bu tuzağın ne rezil bir bataklık olduğunu anlatamamışız… Erbil’de Kürtler’in Türkiye’den nefret ettiğini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz haberiniz olsun. Büyük bir çoğunluğu “Evet” dedi ama, Türkiye’den nefret ettiği için veya Türkiye’ye düşmanlık olsun diye değil… Zannediyor ki bütün sıkıntıları bitecek. Zannediyor ki yarın onun için rahat bir gün olacak… Bunun yanında bir de Türkiye’yi yine eskisi gibi dost kalacak zannediyor.
Erbil’de yaşayan bütün Kürtler PKK’lı mı?
Ne münasebet; kesinlikle hayır. Bunu böyle söyleyen ya bilip bilmeden kulaktan dolma konuşan cahildir ya da kasten böyle söyleyen etki ajanı kiralık bir profesyoneldir. Lakin referandum kararıyla PKK tarafı, sırf “Türkiye karşıtlığı” motivasyonuyla, düne kadar düşmanlık ettikleri Barzani’nin yanına geçmedi mi? Geçtiler hem de güle oynaya geçtiler, konvoylarla, halaylarla geçtiler. Bu durum Barzani’yi Türkiye karşıtı yapmaya yeter mi? Yetmez ama Türkiye düşmanlarıyla ittifak eden yapmaya yeter.
Ne yapmalıyız?
Hakikatten uzaklaşmadan, sürekli fitne fesat saçan tuhaf ırkçılara kulak asmadan sabit durmalıyız. Başından beri Barzani’ye en çok destek olan ülke Türkiye. Peşmergeler’in eğitiminden tutun dünya arenasında siyasi hamiliğe, ekonomik destekten tutun moral motivasyona kadar Türkiye her konuda Barzani’yi destekledi. Barzani bütün bunları yok saydı; yüzünü gizli gizli toplantı yaptığı Amerikalılar’a, İngilizler’e döndü. Bekliyor muyduk bunu? Bu kadarını kimse beklemiyordu. Türkiye’de bütün motivasyonu “Kürt düşmanlığı” olan bir azınlık ırkçı kesim hep söylüyordu; “Barzani haindir, ilk fırsatta arkamızdan vurur” diyorlardı ama onlarınki isabetli teşhisten değil düşmanlıktandı. Şimdi haklı çıkmış oldular, “Ne oldu sizin Barzani, sırtınızdan hançerledi” diye bayram ediyorlar. Aslında dün de haksızlardı yarın da haksız çıkacaklar; ama bu günlerde çokça sataşabilirler zira ellerine koz geçirdiler.
“Kuzey Irak” dememeliyiz!
İşe Irak’ın kuzeyi diyerek başlayabiliriz. Irak’ın bütünlüğünün çerçevesini çizmeliyiz yani. Ben Kuzey Irak diyorsam Irak’ı zaten bölüyorum, sonra kalkıp “Irak’ın toprak bütünlüğü” diyorum. Önce bunu halletmemiz lazım. Sonra bu çizdiğimiz çerçevenin içine Araplar’ı, Kürtler’i, Türkler’i eşit ve adil olarak muhatap aldığımız bir fotoğraf koymalıyız. Anadolu olarak bizi biz yapan birinci özelliğimiz; her krizde geçmişi ve muhtemel geleceği birlikte değerlendirip süreçleri “sorunlar bütünü” olarak kabul etmemizdir. Bu durumda belki kardeş Kürt halkını Barzani’nin şu anda sürüklediği emperyalizm bataklığına karşı müdafaa ve muhafaza öncelikli acil işimiz olabilir. Şii Türkmenler, Sünni Türkmenler bizim için birdir. Kürtler’i, Araplar’ı ve Türkmenler’i aynı anda kapsayacak adımlar atmalıyız. Barzani’yi referanduma ikna edip bataklığa sürükleyen aynı adam, senin evine gelip seni de Kürtler’e düşman olmaya ikna etmeye çalışıyor dikkatli olmak lazım. Referandum bir plana dairse -ki bir plana dair- açıkça ifade edeyim; bu planın asıl büyük parçası “Kürt düşmanı Türkler’dir.” Olaylara daracık gâvur penceresinden bakan adamın İslamcılığı da, sosyalistliği de, Kemalistliği de, milliyetçiliği de hepsi aynı zehrin aroması farklı olan halidir. Canının istediğini yutsun umurumda değil de etrafı zehirlerse sıkıntı olur…