İpek Yolu

Abone Ol

Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu’nun açılması Ortadoğu’da, Avrupa’da sıkıştırılan, bütün enerjisini oraya veren Türkiye için kadim bir ekseni hatırlatması açısından önem arz ediyor. Dünya nüfusunun büyük kısmının yaşadığı doğuyu yüzyıllardır hep ihmal ediyoruz. Ata yurt ile olan irtibatı genellikle nostalji ve hamasetten öteye dikkate aldığımız söylenemez. Dünyanın her bölgesinden stratejik ortaklar bulurken Türk illerine bakışımızın biraz serin olduğunu görüyoruz. Bunda bütün kabahat bizim değil elbette ancak her ne sebep var ise izale etmek bizim görevimizdir. Belki bu yeni demir ipek yolu vesilesiyle doğunun önemi daha fazla ortaya çıkacaktır. Işığın hep doğudan yükseldiğini söyleriz ancak istikametimiz hep batı olur.

Türkler Büyük Sibirya’dan, Altay Dağları’ndan doğuya ve Batı’ya doğru ilerleyerek onlarca devlet kurdular. Çinliler Türk korkusundan dünyanın en büyük duvarını inşa ettiler. Doğu’ya gidişler genellikle sınırlı kaldı.  Belki burada güçlü Çin yapılanmasını kıramadıkları için Doğu’ya açılmaktan vazgeçtiler. Çin’i uzun süreli yönetmeyi başarabilselerdi bugün bambaşka dünya ile karşı karşıya olurduk. Genellikle hedef hep güneşin battığı yöne doğru oldu.

Çin’den başlayarak Avrupa’ya kadar uzanan İpek Yolu aynı zamanda doğudan batıya Türklerin göç yoludur. Bu güzergâh üzerinde onlarca devlet kuran Türkler birçok kültür ve medeniyete de ilham kaynağı oldular. Güzergâh boyunca zaman zaman güneye Hindistan’a inmiş bazen kuzeye Kafkasya çıktılar. Bilenen algının tersine Türkler sadece göçebe bir kavim değil aynı zamanda medeniyet kuran bir millettir. Aynı güzergâh boyunca ilerleyen Moğollar bunu başaramamıştır. Yıkıcı kavim oldukları için kaybolmuşlar ve büyük bir kısmı da Türkleşerek Müslümanlaşmıştır.

Avrupalıların kendileri için karanlık olan Ortaçağ, Türkler’in egemen oldukları coğrafyalarda; Çin Seddi’nden Adriyatik’e uzanan bölgede hak ve adaletin egemen olduğu dönemdir. Hindistan’da, Özbekistan’da, İran’da, Anadolu’da, Balkanlar’da yüz binlerce eser bunun canlı şahidi olarak dimdik ayakta durmaktadır.

Büyüyen,  güçlenen kendi değerler dünyasına dönme çabasında olan Türkiye’nin stratejik ortaklık yapacağı en önemli ve güçlü bölgenin ata yurdumuz olacağını düşünüyorum. Azerbaycan’la olan yakın ilişkimizi diğer Türk cumhuriyetleriyle de pekiştirmemiz önümüze büyük fırsatlar açacaktır. Uzun yıllar sonra Özbekistan’la yapılan görüşmelerin hızlanarak devam etmesi gerekiyor. Kazakistan’la var olan iyi ilişkilerin daha da güçlenmesi elimizi kolaylaştıracaktır. Türkmenistan, Kırgızistan, İran her türlü zorluğa rağmen önem vermemiz gereken ülkelerdir.

Ekonomide ve teknolojide büyük atılımlar yapan Türkiye, Orta Asya’da bulunan önemli hammadde stokunu mamul hale getirerek ileri teknoloji gerektiren ürünlerde kullanamaz mı? Ticari ilişkilerin güçlenmesi birçok kapıyı açacaktır. Sadece sınırları bu bölgeyle de daraltmadan Hindistan, Malezya, Japonya, Endonezya ile güçlenecek ilişkiler daha adil ve adaletli bir dünyaya hizmet etmez mi?

Artık şu “Batı” denen emperyalist, yapıdan kurtulmanın zamanı gelmedi mi? Yoksa gene umudumuzu oraya bağlamaya devam edecek miyiz?

Türk dünyası açısından bir gerçeğin altını çizmekte fayda var. Ata yurt ana yurda taşınmıştır. Dünyadaki Türklerin de, Müslümanların da umudu Türkiye’dir. O nedenle bu kıymetli cevherin değerini bilelim. Bu durum hem sorumluluğumuzu hem vebalimizi artırıyor…