Tatilde Kitap Seçmek
Tatilde insanların okuma tercihlerini belirleyen şey nedir? Şezlong entellerinin ilgisini ne çeker? Çocuklarımızla aynı kitabı okumak mümkün mü? Güneş ışınlarından korunmak için krem aldığımız market reyonunun çaprazındaki çok satanlar rafında kitap alıp zerzevat poşetinde taşımanın mide ile beyin arasındaki ilişkide düşündüreceği şey nedir? Meşhur edilip meşruiyeti tartışılmayan yazar ve kitapların zihin ve gönül dünyamıza bir katkısı var mıdır? Bu minval üzere bu sütunu sorularla doldurmak mümkün?
Kitapla ilişkisi en zayıf fertten kitap kurduna kadar her birimiz bu yaz tatilinde de birkaç kitap alacağız. Okumasak bile denizin serinliği kıyıları okşarken kirli havuz kenarında şezlonga uzanıp kitap karıştırarak entel bir poz verecek; kitabı havuza doğru uzatıp bir fotoğraf paylaşacağız. Bunu yapmadan önce iyi ve doğru birkaç kitap seçmeye çalışalım. Sosyal medyada buharlaştırılan balon kitaplardan biraz uzaklaşalım. Bugün olmazsa bile yarın çocuklarımızın okuyabileceği birkaç kitap seçelim.
Türkçenin klasikleri var mı, yok mu? Sorusuna takılmadan asırların birikimi masallarımızı seçmeye zihin dünyamıza kaydederek birbirimize anlatmaya çalışalım. Havuz başında, kumsalda masal anlatma uygulamaları ile bir farklılığa imza atalım. Bu vesile ile çocuklarımıza elektronik cihazlar dışında da eğlenmenin mümkün olduğunu gösterelim. Masal anlatımını eski neslin yaptığı gibi yapamazsak bile sahilde açacağımız sembolik bir tandırnâme kuyusu etrafında toplanarak birbirimize masal anlatalım. Bu toprağın fıkralarıyla buluşturalım çocukları ve gençleri, anlatsınlar birbirlerine Nasrettin dededen fıkralar. Halk hikâyelerine bir pencere açalım. Dede Korkut Ata’dan başlayarak, cenknâmelerin coşkusuna ve değerler hiyerarşisinden kahramanlarımızla duygudaşlık kuralım. Hazreti Ali ile Hayber Fethi’nde Zülfikâr kuşanıp burçlara sancak çekelim. Kaf Kalesi Muhammed Hanefi Cenkleri’ni hatırlayalım. Yunus Emre’den, Yusuf ile Züleyha ile masumiyetin rüyasını, Kerem ile Aslı hikayesinde farklı inançlara mensup gençlerin arayışını anlayalım, Leyla ile Mecnun bizi çöllere götürsün, Ferhat ile Şirin’in kavuşmak için kayalar delerek su akıttığı dağlarda yol arkadaşı olalım biraz.
Coğrafyamızın efsane, masal ve destanlarıyla küçük bir kütüphane kuralım. Çocuklarımızı köklerimizden beslenen edebiyatımız ile tanıştırıp; tercüme pagan kültürünün bilim-kurgu giydirilmiş popülerliğine kurban etmeyelim. Bugün sayıları binlerle ifade edilen yazar ve yayınevi, çocuklar ve gençler için yazıyor ve yayın yapıyor. Dünyada ve Türkiye’de artık görmezden gelinmeyecek bir çocuk ve genç edebiyatı var. Yazılıyor, yayımlanıyor, dağıtım ağlarında çıktığı yolculuklarda da okuyucusuyla karşılaşıyor. Arayan ve araştıran bir şekilde bu seçkin metinlerle buluşuyor. Zerzevat reyonlarına iliştirilmiş ‘çok satanlar’ tezgahlarında alacağınız kötücül fakat meşhur ve popüler kitaplar neslinizin /neslimizin dilini, kültürünü ve köklerle irtibatını tahrip edecek birer bomba.
Renkli ve janjanlı diye cezbedici kitap görünümündeki malzemeyi alırken biraz düşünün. “Çocuk kitabı işte” kolaycılığına sığınmayın; çünkü çocuk ve genç karşılaştığı bu ilk eserlerle yolculuğa çıkacak. Ya okumayı sevecek veya nefret edecek ya da geleneğe yaslanan kültür ikliminde kalacak ya da bir yerlere savrulacak. Çocuklarımızın zihin dünyalarının çok özel bir değeri haiz olduğu asla göz ardı edilmemeli. Seçilecek kitap değerler hiyerarşisine sadık, canlı, akıcı bir dil, usta bir kurgu ve kıvrak bir zekâ ürünü olmalı. Konusu çekici ve merak uyandırmalı. Çocuğu ve genci hayata, yaşama dinamiklerine yönlendirecek, soru sorduracak nitelikte olmalı kitap.
Çocuk edebiyatına “çocukça bir edebiyat” yanılgısıyla bakmak en başından kaybetmektir. Çocuk ve genç edebiyatı büyüklerin edebiyatı kadar değerli ve özel; özel olarak da “çocuk merakına uygun” bir inşaya sahip olmalıdır çocuk edebiyatı. Cıvıl cıvıl bir akıcılık, gökkuşağı renkleri kadar renkli, hayal, rüya ve şiir ses dalgalarını yakalamalıdır. Ninni, tekerleme, masal ve halk şiirinden akan nehirle anne karnından dünyaya yolculuğa başlayan çocuğa kötü metinler sunmak, çocuğun kısa ve büyük yolculuğuna set kurmaktır ki bu çocuğun edebiyatla ilişkisini zayıflatır veya ortadan kaldırır.
Bu coğrafyanın son iki asrı nesil arayışları ve insan kayıplarının yaşandığı bir coğrafyadır. Yetersiz eğitim süreçleri ve gelenekle bağlantısı olmayan öğretim yöntemleri zihinleri karışık, Batı hayranı, kültür ve inancıyla barışık olmayan bir neslin ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Meşrutiyet dönemi şair ve yazarları neslin ıslahı ve korunması için büyük çaba harcadılar. Nesli idealize etmek ve doğru – örnek bir neslin numunesini tarif etme çabasında belirgin bir biçimde önceleri Mehmet Akif ve Tevfik Fikret’le karşılaşırız. Fikret Haluk’u Amerika’ya gönderir ve coğrafyasından kopan Haluk; Akif’in ifadesi ile “Zangoç” olur. Akif, Asım’a Almanya’ya gitmesini, orada Batı’nın fen ve bilimini öğrenmesini tavsiye eder. Fiili olarak bunu gerçekleştiremez. Nesli idealize etme konusunda Ziya Gökalp, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç da kafa yoranlardandı.
Bir dönem moda olan “Batı’nın fen ve bilimini almak” veya “Çocuk ve gençleri Batı dillerinden biriyle eğitim veren okullarda okutmak” düşüncesi nesil kayıplarının sebeplerindendir. Tipik bir örnek olması bakımından Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye’nin kızlarından ikisini (Nimet ve İsmet) İstanbul’da yeni öğretime başlayan Fransız okulu Dame de Sion’a göndermesi aile için felaketle sona ermiştir. Nimet, okuldaki Hıristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan ayrılır; ancak İsmet Hanım durumu kabullenir ve okulda kalmakta ısrar eder. İki kız mezuniyetten sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet eğitimi tamam olunca döner; fakat İsmet dönmeyeceğini Fatma Aliye’ye bildirir. İletişim kesilir ve yıllar sonra İsmet Hanım’ın rahibe olduğu öğrenilir.
Kitap seçerken ve çocuğunuzun okul tercihlerini yaparken biraz düşünün ve onu nerede görmek istediğinize karar verin. Ana dilinin en büyük zırh olduğunu asla unutmayın.