İnsanlığımızı nerede unuttuk?

Abone Ol

İstanbul’da, bir annenin kendi çocuğunu tiner içirerek öldürmesi…

Bu dehşet karşısında sadece öfke, keder ve isyan kalıyor geriye. Ama tüm bunların ötesinde, daha derin bir soruyu sormamız gerekiyor: Biz, insanlığımızı nerede unuttuk?

Bu ne bir sistem sorunu, ne de bir toplumsal bahane. Bunu yapan bir insan, kendi vicdanını, merhametini, tüm insani değerlerini yitirmiş olmalı. Ve bu sadece o kişinin hikâyesi değil; aslında insanlığımızın genel bir çöküşünün aynası.

Çünkü bugün bireyler olarak hepimiz, insan olmanın en temel değerlerini kaybetmeye yüz tutuyoruz.

İki yaşında bir bebek… Henüz hayata dair hiçbir şey bilmeyen, geleceğin umudu olan bir minik insan. Ve onu dünyaya getiren bir annenin, biberonuna tiner koyarak son nefesini elleriyle hazırlaması.

***

Bu olay yalnızca bir cinayet değil, toplumun nasıl bir uçuruma sürüklendiğinin göstergesi.

İnsanın insana, hatta kendi kanından canına böylesine yabancılaştığı bir dünya, nasıl bu hale geldi? Sevgi, merhamet, insaf… Nerede kaybettik bunları?

Eskiden insanlık dediğimiz bir şey vardı. Merhamet, vicdan, bir diğerinin acısını hissetmek… Bunlar bizi insan yapan değerlerdi.

Ama bugün ne oldu?

Hayatlarımızı hızla tüketirken, duygularımızı, insafımızı ve ahlakımızı geride bıraktık. Kendi çıkarlarımızdan başka hiçbir şeyi düşünmez olduk.

Kendi içimize bakmayı unuttuk; İnsanı insan yapan duyguları büyütmek yerine, bu duyguları körelten bir hayatta yaşamayı seçiyoruz.

Sevgi, vicdan, paylaşmak… Bunlar artık hayatın geri planında kaldı.

Oysa gerçekten gelişmek, önce insan kalabilmekten geçer.

***

Her geçen gün, duygularımızın, insani bağlarımızın biraz daha köreldiğini hissediyoruz.

Haberleri yalnızca okuyup geçiyoruz; bir acıyı hissetmek, üzerine düşünmek ve bir şeyleri değiştirmek yerine "bir vahşet daha" diyerek sayfayı çeviriyoruz.

Oysa bu olaylar, yalnızca haber bültenlerinde kalmamalı. Bizlere insan olmanın sorumluluğunu, birbirimize karşı taşıdığımız yükümlülüğü hatırlatmalı.

Bir çocuğun yaşam hakkı, bir annenin sevgisi, bir toplumun vicdanı…

Bunlar kaybolduğunda geriye ne kalır? Bu soruları kendimize her gün sormalıyız. Çünkü bir gün bizler de duygularımızı tamamen yitirirsek, o zaman insan olmanın anlamı da yitip gider.

İnsanlığımızı nerede kaybettiysek, orada aramalıyız. Ve bir daha kaybetmemek için, daha çok el uzatmalı, daha çok dinlemeli, daha çok sarılmalıyız. Yoksa yalnızca kayıplarımızla baş başa kaldığımız bir dünyada, hepimiz biraz daha eksileceğiz.