Her zaman sıklıkla duyduğumuz ayet: “Dinde zorlama yoktur.” Bu ayeti bir kesim insan nefislerinin istediği gibi yaşamak için kalkan olarak kullanırken bir kesim de dini tahakkümü kurabilmek için kullanıyor. Bazıları da bu ayetle İslam’a yapılan saldırıyı “o ayet dine girip girmemekte geçerlidir” diyor. Evet, doğru olan da bu. Ayetin bağlamı hidayet bahsiyle ilgili. Kimse zorla Müslüman yapılamaz. İman dil ve kalp şartı ister. Zorla diliyle Müslüman olduğunu söylettirebiliriz bir insana ama kalbi tersini söylüyorsa o iman dairesine girmemiş demektir. İslam tarihi boyunca medreselerden sert poyrazlar esmiştir, tekkelerden ise ılık meltem havası. Medreseler önüne kattığını götüren sel olmuştur, tekkeler ise dibinde oturup da huzura gark olunan, gökyüzünün enginliğini yansıtan durgun göl. Her medrese için demiyorum tabi… Katı, zorba bir eğitim sistemi yerleşmiştir zihnimize din eğitimi denilince. Hocalar, babalar, kadılar hep dinin zabıtası olmuş, günah avına çıkmış, bulduğu günahkarı da cezalandırmaktan geri durmamıştır. Tekkeler ise buna karşın “ne olursan ol gel, burası ümitsizlik kapısı değildir” demiştir.
Yukarıdaki ayetle ilgili şöyle bir yanlış algı var: Dine girerken zorlama yoktur, dine girdikten sonra zorlama haktır. Bu doğru değil. Peygamberimizin böyle bir uygulaması yok. Efendim bazı mezhep imamları namaz kılmayanı dövdürmüş, hapse atmıştır. A cancağızım, o mezhep imamları İslam devletinde, kanunların şeriat olduğu topraklarda hüküm koymuştur, hüküm koyma yetkisine haiz olarak. Biz kimiz ki hüküm koyalım? Farzdır, haramdır, günahtır, mesulüm diye öğrencilerimizi, çocuklarımızı, arkadaşlarımızı İslami hükümlerde cezalandırıyor, azarlıyor, çatık kaşla karşılıyor, korkutuyoruz. Durum ortada: Nesil seküler. Gençler şöyle böyle diye gençleri eleştireceğinize, o gençleri yetiştirirken yaptığınız hataları düşünseniz keşke.
Özellikle muhafazakar kesimde eğitim metodu olarak “korku” benimsenmiştir. Mızraklı İlmihal de korkuyla eğitmenin eseridir. Namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, alkol içiyor, bilmem ne günahı işliyor diye çocuğunu, kardeşini, öğrencisinin, kendisinden düşük birini döven, kızan, cezalandıran insan maalesef çok. Bu yanlış. Dine karşı soğutuyorsunuz, vebali omuzunuzda. Örneğin, namaz. Namazın farzlarından birisi niyet. Siz birisine zorla namaz kıldırabilirsiniz. Ama o gerçekten niyet etmediyse namaz kılmış sayılmaz. Çocukken kaldığım yurtta sene başında namaz kılan bazı çocukların sene sonuna doğru ezan okunduğunda ettiği küfürleri hala unutmam. Hadistir: “Allah sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.” Kalp razı değilse, görüntüde amelin bir karşılığı yoktur. Nasıl olacak? Aslolan, ameldir. Dilimizle ne kadar söylersek söyleyelim, biz yaşantımızla örnek oluruz. Gönülden bir dini hayat yaşıyorsanız, çocuğunuza, çevrenize etki etmemesine imkan yok. İmam-ı Azam kırk gün bal yememiş, çocuğa öyle “bal yeme” demiş, gerekçe olarak “yoksa sirayet etmezdi” demiştir. Söyleminiz işe yaramıyorsa sirayet etmiyor demektir, suçlu yine sizsiniz. Ancak örnek yaşantı ile örnek olabilirsiniz. Aksi halde zorbalığın vebali vardır. Muhabbetin etkisi, korkudan uzundur. Tekkeler muhabbet ile insanları İslam’a ısındırmıştır. Mızraklı İlmihal’in keskinliğini değil, Mesnevi’yi örnek alalım.