Her şey insanın hayatta yolcu olduğunu anlaması ile başlıyor. Yolcu olmanın farkındalığı arttıkça, önce maddenin boşluğu beliriyor, daha sonra mananın güzelliği ortaya çıkmaya başlıyor.
Hayatın ölüm ve doğum arasındaki geçen kısa bir yolculuk olduğunu ve yolcu gibi davranmak gerektiğini idrak ediyor insan.
Doğumumuzdan itibaren hayat yolunda, insan olma macerasında büyük sona, sonsuz hayata yol alan yolcularız. Bazılarımız hayatın ne olduğunu idrak edip ona göre yol alırken, bazılarımız ise yolcu olduğunu ancak mutlak sona ermeye yaklaşınca kavrıyor. Ya da kavramaya fırsatı olmadan ölüp gidiyor.
Hayatı anlamak, burada neden var olduğunu bilip o istikamette yol alabilmek çok önemli bir meseledir. Bunun varlığını bilmek ile bilir gibi yaşamak arasında ciddi farklar vardır. Çoğu insan tarafından “Allah kudret sahibidir, bizleri yaratmış ve imtihana çekmektedir” denir. Ancak hal ve yaşam istikametine bakıldığında tamamen temsili bir tanımdan ötesine gitmez.
İnsanoğlu öleceğini bilir ancak ölmeyecekmiş gibi yaşar. Burada ciddi bir “yolcu olma bilinci ve farkınalık”, diğer ifade ile görmek gerekir. Her Müslümanın öteki dünya inancı olmasına rağmen , hiç ölmeyecekmiş kadar rahat yaşamalarının başka bir açıklaması yoktur.
Hayatın ne olduğunu anlamaya çalışan insanoğlu, hayatın mutlak getiri ve götürüleri arasında sürekli ince hesaplar yapar durur. Şunu da yapayım, bu da olsun, şu da gelsin, bunu da kazanayım derken ömür hızlıca tükenir gider. Hareket halinde yaşayan yolcu, ne kadar hızlı plan yapmış olsa bile hareketini durduramaz. Bundan dolayı yolcu halinde, yani hareket ederken anlamak ve uygulamak duran bir insana göre daha zor ve çetindir. Burada daha usta ve yetenekli olmak gerekir.
Yolculuk halini bilmeyen ve idrak edemeyen kişiler hayatı anlamakta, anlamlandırmakta pek çok hatalar yaparlar. Çoğu zaman , “bugünkü aklım olsaydı” diye keşkelenir dururlar.
Burada tecrübe ve salihlik esası ortaya çıkar. Yolculuğu iyi bilen, o istikamette gitmeyi iyi bilen, birilerinin ustalığından faydalanılır. Bu insanlara bakıp hayatımıza yeniden bir çeki düzen vermek, onu yeniden kurgulamak gerekir.
Topraklarımızda, kültürümüzde bunu becerebilmiş o kadar çok gönül mimarımız, ecdadımız var ki… Yeter ki samimi arayışımızı sürdürelim. Hiçbir zaman ümitsiz olmamak gerekir, yola giren er-geç yürümesini öğrenir. Yeter ki insanın hakikat arayışı bitmesin.
Yolcu için, hayat ölüm düşüncesiyle mana kazanır. Dünya, ahirete bitişiktir. Ölüm, çoğumuzun düşünmek istemediği, unutmayı seçtiği bir gerçektir. Ancak, ölümle yaşamak, hayatı daha anlamlı kılar. Hayatımızın merkezine, hakkı ve hakikatleri yerleştirmek, maddi bağlardan ve bağımlılıklardan kurtulmak için şarttır. İnançlarımız gereği asıl hayat ölümle başlıyor.
Bizim için yolculuğun ilk esası; bu dünyaya hak ettiği kadar değer vermektir.
Dünyaya hak ettiğinden fazla değer verip büyük anlamlar yükleyip, bu dünyadan hiç gitmeyecek gibi “sarılmak” insanı sürekli üzüntüye ve eleme iter.
Dünyaya hak ettiği kadar değer veren insan, dünyalık şeyleri kendisine dert etmez. Nimetleri şükürle karşılar, dertlerine sabırla tahammül eder.
Hayatın anlamı; anlamlı bir yolcu olarak yaşamaktır. Yolculuğun ulvi bir gayesi olmalıdır. Her ne olursa olsun bizim ona vereceğimiz anlam ile anlamlanır hayatımız. Bizim ona vuracağımız etiket ile değerlenir veya değersizleşir. İnsanın olduğu hiçbir şey tek değildir. Hayatı bütün açılarıyla anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmalıyız.
Yolcu olmak, hazırlıklı olmayı ve yolun sonuna emin şekilde ulaşabilecek kadar sağlam düşünüp hareket etmekle olur.
Yolculuğumuz Ramazan’a varmak üzere.. Allah cümlemize hayırlı ramazanlar nasip etsin.