Kelam, fıkıh, tasavvuf, tefsir, hadis ve siyer ilimlerini kullanarak esasların kaynakları yani Kur’an ve Hadis üzerinden giderek iman, amel ve ahlak esasları içerisinden iktisadi münasebetleri düzenleyen esasların kendisini tespit etmek ve ilgili farz-ı kifaye ilimin yani iktisat ilminin metodolojisini kullanarak bu esasları açıklayarak esaslara yönelik olarak ortaya atılması muhtemel eleştirileri cevaplandırmak amacının doğrultusunda ilk olarak Müslüman bir insanın tarifi ile bu insanın ihtiyaçlarına yönelik detaylara değinmemiz gerekmektedir.
Peygamber Efendimiz (sas), Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir diyerek Müslüman bireyin tarifini yapmıştır. Müslüman bireyin hayatında sahip olduğu en büyük varlığı imanıdır. Zira iman, Müslüman bireyi bu dünyada refaha ahiret yurdunda ise felaha götürecek en önemli nimettir.
Peygamber Efendimiz (sas), Müslümanın en kıymetli hazinesi imanıdır. İman, bizi dünyada huzura, âhirette kurtuluşa kavuşturacak en büyük nimettir buyurmuştur. Diğer taraftan bireyin imanını besleyen, ona kaynaklık eden ve kalplerdeki imanın perçinlenmesini sağlayan ise mükellef olunan ibadetleri yerine getirmek, helallere uymak ve haramlardan kaçınmaktır.
Zira tevhid boyutunun amel boyutu ile perçinlenmesi, hem bireyin yaratılış gayesinin özünü teşkil eder hem de bireyin hiçbir aracı ve vasıta olmadan duygu ve düşüncelerini Rabbine arz etmesini ifade eder. Bu konuda Peygamber Efendimiz (sas.) müminlere; Allah’a şirk koşmadan ibadet etmeye devam et, farz namazı kıl, farz olan zekâtı ver, Ramazan orucunu tut. İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara öyle davran şeklinde nasihat etmiştir.
Bireyin tevhid ve amel boyutunu zirveye taşıyarak taçlandıran ise güzel ahlaka sahip olmasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sas), Müminlerin iman bakımından en olgunu, ahlak bakımından en güzel olanıdır buyurmaktadır. Bu hususta müminlere en güzel örnek bu dünyaya güzel ahlakı tamamlamak üzerine gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (sas) hayatıdır.
Sonuç olarak Muhammed ümmetine tabi olmak Müslüman birey için en büyük şereftir. Ancak buraya kadar bahsettiklerim üzerine Mümin, insanlık içerisinden seçilmiş bu en hayırlı ümmetin mensubu olma şerefini taşırken amel ve ahlâk boyutlarındaki sorumluluk ve görevlerine uymaya her zaman dikkat etmelidir.
Müslüman bireyin tarifini yaptıktan sonra Müslüman bireyin ihtiyaçlarına dair bir çerçeve yapabilmemiz de mümkün hale gelir. Bu bağlamda Müslüman bireyin maddi ihtiyaçları zaruriyat, haciyat ve tahsiniyat olarak üç kategori altında tasnif edilmektedir. Bu tasnif, bireyin barınma-giyinme-yeme-içme gibi yaşamını sürdürebilmesi adına gerekli bulunan birincil ihtiyaçları ile entelektüel-kültürel-sanatsal yönlü ikincil ihtiyaçlarını kapsamaktadır.
Müslüman bireyin ihtiyaç siyaseti dahilinde kanaat duygusu çerçevesinde lüks ve israftan kaçınarak hareket etmesi gerekir. Böylece lüks ihtiyaçların önüne bir duvar örülürken, zorunlu ve kültürel ihtiyaçların karşılanması noktasında ise yakınsama patikasına girilir. Toparlarsam, Müslüman bireyin ihtiyaç sistematiğinin temelini yani kaynaklar ve ihtiyaçlar arasındaki ilişkilerin seyrini de israfın bertaraf edilmesinin teşkil ettiğini söyleyebilirim.