İnsan ilişkilerimizi Kur’an’a uygun şekilde düzenleyebilmek

Abone Ol

“Hiç şüphe yok ki Allah adil davranmayı, iyilik yapmayı ve yakınlara karşı cömert olmayı emreder; ve her türlü utanç verici hayasızlığı, selim akla ve sağduyuya aykırı çirkinliği ve sınırları hiçe sayan taşkınlık ve azgınlığı yasaklar: Size bu öğütleri verir ki, sorumluluklarınızı aklınızda tutabilesiniz.” (Nahl 16:90).

Akıl, irade, vicdan, sorumluluk bilinci, hakkaniyet gibi son derece kıymetli nimetler yanında insana yüksek bir ünsiyet peyda etme kabiliyeti lûtfederek, geliştirdiği sosyal ilişkiler sayesinde toplumsal bir hayat kurma liyakati bahşeden Rabbimize hamd-u senalar olsun.

Gerek aile efradıyla, gerek ashabıyla, gerekse diğer tüm insanlarla son derece nezaketli ve düzeyli ilişkiler geliştirerek numune-i imtisalimiz olan sevgili Peygamberimiz’e, onun ehl-i beytine ve ashâbına salât u selam olsun. İnsanları Kur’an’ın hakikatleri ile buluşturma çabasını bir ömür sürdüren gerçek mücahitlere selam ve muhabbet olsun.

Müslüman toplumların yaşadıkları sorunları kavrayacak ve makul çözümler üretebilecek, Müslümanların insanlığa ideal bir hayat modeli sunmasına vesile olacak bir nesil yetiştirmek için bütün çabasını ortaya koyan ebeveynlerimize, öğretmenlerimize, mütefekkir ve âlimlerimize minnettarız, sa’yleri meşkûr, amel-i sâlihleri makbûl olsun.

Kıyamete kadar gelecek milyarlarca insanın ve on binlerce topluluğun tüm düşünce, inanç, ibadet, ahlak ve muamelat ihtiyaçlarına en tatminkâr cevabı verecek şekilde ikmâl ve itmâm edilen Kur’an-ı Kerim’in vazetmiş olduğu ve insan ilişkilerinde gözetmemiz gereken prensipleri araştırdığımızda, vehle-i ûlâda şu diriltici âyetlerin yolumuzu aydınlattığını görürüz:

BASKI VE DÜŞMANLIK DEĞİL; EŞİTLİK, İYİLİK, FEDAKÂRLIK, ÖZGÜRLÜK VE AF TEMELİNDE İLİŞKİ GELİŞTİRMEK

“Sizinle aramızdaki şu ortak ilkeye gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceğiz, O’ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacağız, Allah’ın yanı sıra başka birilerini rabler olarak kabul etmeyeceğiz!” (Âl-i İmran 3:64).

“Zorlama dinde yoktur. Artık doğru ile yanlış birbirinden seçilip ayrılmıştır. Şu halde kim şeytani güç odaklarını reddeder de Allah’a inanırsa, kesinlikle kopmaz bir kulpa yapışmış olur: Zira Allah her şeyi sınırsız işitendir, her şeyi limitsiz bilendir.” (Bakara 2:256).

“Mümkündür ki Allah, sizin düşman olarak algıladığınız kimselerle sizin aranızda bir sevgi var edebilir; ve Allah’ın (buna) gücü yeter; üstelik Allah tarifsiz bir bağış, eşsiz bir merhamet kaynağıdır. Allah size, sizinle din savaşı yapmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselerle iyilik ve fedakârlığa dayalı bir ilişki geliştirmenizi yasaklamaz: Çünkü Allah fedakâr olanları pek sever.” (Mümtehane 60:7-8).

“Madem ki iyilik de bir olmaz, kötülük de; (o halde) sen tezini en güzel biçimde savun! Bak gör o zaman, seninle arasında düşmanlık olan biri bile sanki sımsıcak bir dost kesiliverir.” (Fussilet 41:34).

“Ama kötülüğün cezası, ancak ona denk bir karşılık olabilir; ne var ki kim affeder ve barış yaparsa, işte onun mükâfatı Allah’a aittir: Şüphe yok ki O, zalimleri asla sevmez.” (Şûrâ 42:40).

“De ki: Kötü ve çirkin olan şeylerle iyi ve güzel olan şeyler eşdeğerde olamaz; kötünün çokluğu hoşuna gitse bile. O halde ey derin kavrayış sahipleri: Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki kalıcı mutluluğa erebilesiniz!” (Mâide 5:100).

“Unutma ki iyilikler kötülükleri giderir: İşte bu, öğüt alacaklara bir hatırlatmadır.” (Hûd 11:114).

“Bu zulmü işledikten sonra kim tevbe eder ve kendini düzeltirse, elbet Allah da onun tevbesini kabul eder; zira Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.” (Mâide 5:39).

ÂYETLERİ DOĞRU ANLAYIP MAKÂSIDA MUVÂFIK DAVRANIŞ MODELLERİ GELİŞTİREBİLMEK

Bir kısmını örnek olarak mealen yukarıda zikrettiğimiz âyât-ı beyyinâtında Allah Teâlâ’nın aile başta olmak üzere tüm toplumda gözetmemizi istediği ilkeler doğrultusunda, inanç, din, dil, ırk, kültür, bölge, statü vb. farklardan azâde olarak olağan şartlar altında tüm insanlarla ilişkilerimizde şu ilkelere riayet etmemiz gerekmektedir:

1) Ayrım yapmaksızın tüm insanlarla; adalet, iyilik ve fedakârlığa dayalı bir ilişki geliştirebilmeli ve insanlarla ilişkilerimizde adalet ve ihsan modelini benimsemeliyiz. İnsanlarla bir yönetim ve hüküm ilişkisi kurduğumuzda muhatabımızın en yakınımız ya da düşmanımız olmasına bakmadan mutlak surette adaleti gözetmeliyiz.

2) Dünyamız gücün ve şiddetin değil, hakkın ve ilkenin üstün tutulduğu bir sisteme hayati derecede ihtiyaç duymaktadır. Bunu da vahyin aydınlığında ve mütefekkir ulemanın önderliğinde Müslümanlar gerçekleştirebilecektir.

3) Kur’an’ın lafzı ve manası yanında makâsıdını da yeterince kavramadan geliştireceğimiz yanlış düşünceler üzerine bina edeceğimiz her inanış ve davranış da, zaruri olarak yanlış olacaktır. Bu yüzden Kur’an’ı çağımız insanının idrakine sunabilecek yeni bir din dili geliştirebilmeliyiz.

4) Sorunlarımızı şiddet kullanarak çözebileceğimizi zannedenler, şiddeti meşru bir yöntem olarak benimseyenler derin bir yanılgı içinde olduğunu anlamalı ve tevbe etmelidir.

5) Düşmanlarımız İslam âlemini şiddet ve savaş girdabına sokarak DAİŞ, Boko Haram gibi örgütler üzerinden İslam’a büyük bir darbe vurmakta ve Kur’an’ın hak mesajlarının Batı başta olmak üzere tüm dünyada yayılmasını geciktirmektedir.

6) Cihad ‘insanları öldürmek’ değil, Kur’an’ın anlaşılması ve mesajının yayılması için mücadele etmektir. (Nahl 16:90). Olağanüstü şartlarda izin verilen kıtal ise, ancak ümmetin oy çokluğuyla seçtiği meşru halifenin halka danışarak alacağı bir kararla ve zulmü ortadan kaldırmak için caiz olabilir.

7) Kur’an’ın verdiği mesajlar ve gösterdiği hedeflerle Müslümanların tutum ve davranışları arasında dağlar kadar mesafe bulunmaktadır! Ön yargılarını ve atalarından devraldığı olumsuz mirası kutsama saplantısından kurtularak, mezheplerinin müktesebatını ciddi bir ayıklamaya tabi tutarak Müslümanların yeniden iman etmesi ve İslamlaşması gerekmektedir.

İNSANLARA ADALET VE İHSAN İLE DAVRANABİLMEK

Kur’an’ın yönetim alanında bize önerdiği ölçü adalet, insan ilişkilerinde önerdiği ölçü ise ihsandır (16:90). Rabbimiz, sadece ‘müminler arasında’ değil, ‘tüm insanlar arasında’ adalet ve ihsan ile hükmetmemizi, hükümet etmemizi, onlara ‘ihsan’ ile muamele etmemizi emrediyor. Adalet ve ihsanın kıyamete kadar asla yok olmayacağını ve kıymetinden hiçbir şey kaybetmeyeceğini çok iyi anlamalıyız.

Hükmün, idarenin, otoritenin, kısaca yönetimin tek ölçüsü adalet, yani eşit davranmak iken, dünyada halen geçerli yegâne kural güç olduğundan, insanlık birbirini katledip durmaktadır! Oysa, bir insanı öldüreni bütün insanları öldürmüş gibi günahkâr sayan Kur’an, zerre kadar hayır işleyenin de, zerre kadar şer işleyenin de bu eylemlerinin karşılığını bulacağını haber vermektedir. Zira, bütün yaratılmışlar iradesiz varlıklar olarak hareket ediyorken, insanoğluna irade, yani seçme hürriyeti, tercih hakkı verilmiştir. Dolayısıyla, tercihinin karşılığını mutlaka görecektir.

Vahyin aydınlığında tarihin ve sosyal olayların kanunlarını keşfederek daha insani, daha medeni, tüm insanların barış içerisinde bir arada huzurla yaşayabileceği bir hayat sistemini kurabiliriz. Nitekim Allah insanoğlunu bu görevi üstlenebilecek bir kapasitede yaratmıştır.

BASKI DEĞİL İKNA, İTAAT DEĞİL BENİMSEME, HİS DEĞİL AKIL İLE HAREKET ETMEK

Eşyaya, yani varlıklara kanunlarına uygun davranmamız gerektiği gibi, insana da kanununa uygun davranmamız gerekir. İnsana onun fıtratına, yapısına, yani kanununa uygun şekilde davranan dostluğunu, onun üzerinde baskı kuran ise düşmanlığını kazanır. Zira, baskı, zor, zorbalık insan fıtratının asla kabul edemeyeceği anormal bir durumdur. Savaş zorun, zorbalığın ve baskının zirvesidir. Bu yüzden artık savaşın bir iletişim, terbiye ve sorun çözme yeteneği kalmadığını kabullenmemiz gerekmektedir.

Her gün defalarca okuduğumuz ‘Âyetelkürsi’nin hemen peşinden gelen “lâ ikrahe fiddîn” ayeti ikrahı, baskıyı, zorbalığı yasaklamıştır. Yüzü ekşitmekten atom bombasına kadar geniş bir yelpazeye yayılabilecek mahiyette olan ‘ikrah’ın, baskının hiçbir türü caiz değildir. Nitekim insanı güç ve baskı ile değil, ikna ile değiştirebilir, onu istediğimiz noktaya ancak ikna ederek getirebiliriz. Üstad Cevdet Said’in sıkça vurguladığı üzere artık dünyada suçlular ve onların sömürdükleri cahiller dışında kimse savaşı sorun çözme yöntemi olarak kullanmamaktadır.

YÖNETEN-YÖNETİLEN İLİŞKİSİNDE ESKİLERİN YANLIŞLARINI TEKRAR ETMEMEK

Emevi, Abbasi, Fatımi ve Osmanlı saltanatlarının yanlış yönetim modellerini kutsayarak onları ihya etmeye yönelik beyhude çabalarla enerjimizi tüketmemeliyiz. Asırlar boyunca birikmiş kültürlerin değil Kur’an’ın önerdiği ve öğrettiği İslam’ı yeniden keşfetmeliyiz. Kur’an’a teslim olmak yerine zanlarımıza ve müktesebata teslim olmayı yeğleme yanılgısından kurtulmalıyız. Kur’an’ı mehcûr bırakmamalı; ona terkedilmiş, köhne, var ama yok muamelesi yapmamalıyız.

Mütefekkir ve âlimlerimiz çağa ve insanlığa tanıklık görevini yaparak, çeşitli gerekçelerle Kur’an’ın hakikatlerini gizlemeden ve vahyin mesajlarını çarpıtmadan insanlığın önüne arı duru şekilde koyabilirse dünyanın bozuk düzeni hızla düzelmeye başlayacaktır.

ADALET, İYİLİK VE FEDAKÂRLIĞA DAYALI BİR İLİŞKİ GELİŞTİREBİLMEK

İslam âleminin mevcut kötü durumunu düzeltebilmesi için şu hususları elbirliğiyle gerçekleştirmemiz gerektiğini düşünüyorum:

1) Kolayca birbirimize düşürülmemize ve ustaca sömürülmemize yol açan taassuplarımızdan kurtulmalı, hislerimizle değil aklımızla davranışlarımızı şekillendirmeliyiz.

2) Allah’ın varlık için, özellikle insan ve toplum için vazetmiş olduğu sünneti/yasaları keşfedip bu yasalara uygun davranmalıyız.

3) “Lâ ikrâhe fiddîn: Zorlama dinde kesinlikle yoktur.” âyetinde ifadesini bulan emr-i ilâhiye imtisal ederek; baskıyı, şiddeti, zorbalığı bütünüyle terk etmeliyiz.

4) Biz kendi küçük cemaatimizi “fırka-i nâciye; kurtuluşa erecek yegâne grup” kabul ederek Müslüman’ıyla gayrimüslimiyle 7 milyar insanı düşman gibi görmekten vazgeçmeliyiz. Zira, “welâ udwâne illâ ale’z-zâlimîn” âyeti gereğince, zalimlerden başka kimseye düşmanlık yapma hakkımız olmadığını kavramalıyız. (2:193).

5) Allah Teala’nın tavsiyesine uyarak, bize kötü davranan insanlara bile iyi davranmalıyız. O zaman en azılı düşmanlarımızın bile bize sımsıcak bir dost kesileceğini göreceğiz. Zira Allah Teâlâ, yarattığı insanın yasasını elbette en iyi bilendir ve asla vadinde hulfetmez. (41:34).

6) En ağır şartlar altında bile umutsuzluğa kapılmamalı ve Kur’an’ın hakikatlerinin bütün dünyaya yayılarak yerküreyi bir dârusselama/barış yurduna dönüştüreceğine bütün varlığımızla inanmalıyız. Ağızlarıyla üfleyerek Allah’ın nurunu söndürmek isteyenler her çağda bulunmakla birlikte Allah’ın mutlaka nurunu tamamlayacağına bütün kalbimizle inanarak çalışmalarımızı ve hikmete muvafık davetimizi barışçıl yöntem ve tekniklerle kesintisiz şekilde sürdürmeliyiz. (9:32, 61:8).

7) İnsan ilişkilerimizde Rabbimizin gösterdiği şaşmaz metodu uygulamalı, “insan fıtratına uyan yolu tutmalı, iyi olanı emretmeli ve haddini bilmezlere aldırmadan” yolumuza devam etmeliyiz. (7:199).

Kur’an ayı mübarek Ramazan’da Allah’ın kitabını daha yakından tanıyabilmek ve insan ilişkilerindeki sünnetullaha/yasalara muttali olabilmek niyazıyla…