“İnsan” acelecidir.

Abone Ol

Yaşlı bir kayıkçı varmış. İşi, yolcuları kayığıyla nehrin bir tarafından diğer tarafına taşımakmış. Yaşlı adamın kayığının küreklerinin birinde İNANÇ, diğerinde ÇALIŞMAK yazıyormuş. Kayığa binen yolcular her defasında merakla niçin küreklerde bunların yazdığını sorduklarında yaşlı adam; “İnanç olmadan çalışmak, çalışmak olmadan inanç bir işe yaramaz. Bunlardan birinin eksikliği tek kürekle kayığı idare etmek gibidir. O zaman asla karşı kıyıya ulaşamaz, kendi etrafımızda döner dururuz. İstediklerimize ulaşmak ve başarmak için bunların ikisine de ihtiyacımız var.” diye yanıt vermiş.

Hedeflerimizi gerçekleştirmek için kararlar alır ve almış olduğumuz kararları heyecanla uygulamak ister ve biran önce hedeflerimiz gerçekleşsin isteriz. Bazen işler yolunda gider ve gerçekten de kısa sürede hedefe ulaşabiliriz ve bu sonuç bizi mutlu eder. Bazen de hedefimiz için olağanüstü gayret göstermemiz, irade ortaya koymamız gerekebilir. Bu zor olana ulaşmak zaman alır. İşte orada kararımız çok önemlidir. Ya ilk tümsekte mazeretlere sığınıp pes edeceğiz. Çoğu zamanda bu mazeretleri dış etkenlerden seçeriz ki kendi irade zayıflığımız ortaya çıkmasın.  Bu olmuyorsa şu olsun. Zaten benim kıymetimi de bilemediler. Kendileri kaybetti gibi… Oysa kaybeden kim?

Gerçek hayatta değişim kurgu filmlerdeki sihirli değneğin dokunması gibi olmuyor. Hedeflerimizi belirlerken ona ulaşmanın kolay olmadığını fark etmeli ve bunu bilerek yola çıkmalıyız. Yolda karşımıza çıkacak güçlükleri görünce de:

“Merhaba ey engel! Hedefime giden yolda seninle karşılaşacağımı biliyordum. İnancım, çalışkanlığım ve irademle seni aşacağım ve hedefime bir adım daha yaklaşmış olmanın mutluluğu yaşayacağım.” demeliyiz.

Bir çocuk bile bir müddet çevresini gözlemler, sonra emeklemeye ve ardından küçük adımlar atma denemeleri yapar ve yüzlerce defa düşmesine rağmen tekrar ayağa kalkıp bir daha dener. Sonra bir daha…

Ve bu denemeler yürüme becerisi kazanana kadar devam eder. Sonra yürümeyi öğrenir ve ardından da koşmayı. Hepimiz bu süreci yaşadık. Peki, ilk düştüğümüzde ayağa kalkma cesareti gösteremeseydik ne olurdu?

Hedeflerimize ulaştığımızda onu değerli kılan ona ulaşmak için gösterdiğimiz gayret, azim, sabır değil midir? Bizi biz yapan ilkelerimiz ve emeklerimiz sonucunda elde ettiklerimiz değil midir? Başkaları adına, onların gölgesinde yaptığımız işler bizim hedeflerimiz olabilir mi? Başkalarının gölgesinde var olmaya çalışmak aslında onların gölgesini kendimiz sanmak değil midir?

Başarabileceğimize inanalım. İnanalım ve çalışalım. Unutmayalım ki: Kılıcı keskin yapan, çokça yediği çekiç darbeleridir ve insana ancak emeğinin karşılığı vardır.

“Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.”

“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”   Kur’an-ı Kerim: Necm/39