İngilizler, dünya milletleri arasında dikkate değer olanlardandır. Kendilerine özgü vasıfları sebebiyle tarihin belli dönemlerinde önemli olaylarda başrol oynamışlardır. Bazen “Güneş Batmayan İmparatorluklar”ı yönetmiş, bazen de kendi içlerinde sıkıntılı süreçler geçirmişlerdir. Gün gelmiş savaşlar çıkarıp nice memleketin tarumar olmasına zemin oluşturmuş, gün gelmiş masa başında nice memleketin kaderini ellerinde tutmuşlardır.
İngilizler özellikle futbol alanında kendilerine has bir usul geliştirmişlerdir. Söylenene göre Büyük Britanya’nın iklim koşulları sebebiyle ülke çok yağmur aldığından futbol sahaları hep ıslak olurmuş. Bugünün teknolojisi ve imkânları olmadığından suyun tahliyesi de pek mümkün olmazmış. Bundan sebep İngilizler, çamura dönmüş zeminde top sürmek yerine havadan uzun toplarla rakip kaleye gidermiş. Defans oyuncuları, atılan bu uzun paslara koşan forvetleri durdurmak için fiziklerini kullanırmış. Bu yüzden İngiliz futbolunda forvetlerin de iri cüsseli olmaları elzemmiş. Bunun sonucunda, ortaya genel olarak fiziğe dayalı ve hızlı bir oyun çıkmış. Tabi rakip defansın arkasına atılacak paslarda ofsayta düşmemek ve rakibi gafil avlamak için de kendi sahasında sabırla top çevirmek gerekirmiş.
İngilizler çok eskiden beridir birçok alanda oyunu bu tarzda oynuyorlar: uzaktan ve doğrudan sonuca giderek. Emellerine ulaşmak için kendilerine göre en kullanışlı yolu ve yöntemi tespit edip uyguluyorlar. Söz konusu, asil(!) İngiliz kanı taşıyan oyuncular ise işi hiç riske atmıyorlar. En ufak müdahalede en abartı tepkiyi verip seyirciyi tahrik ederek oyunu etkilemeyi başarıyorlar. Bunun yanında kameraların yakalayamadığını düşündükleri yerlerde en çirkef hareketleri yapıyorlar. Rakibin ayağına basıyorlar, yüzüne tükürüyorlar, artık tüm dünyanın en azından küfürlerini bildiği dilleri ile rakibe sövüyorlar, el-kol hareketi yapıyorlar, tahkir ediyorlar… Tüm bunlardan sonra rakip oyuncu –hele bir de duygusallığı ağır basan ülkelerden ise- tahrik olup çileden çıkıyor; yumruğu, olmadı kafayı İngiliz oyuncunun alnına çakıyor. İngiliz oyuncu, yeşil çimlerde feryat figan debelenirken hakem kırmızı kartı cebinden çıkarıyor ve rakip on kişi kalıyor. Bir dakika sonra İngiliz oyuncu emeline ulaşmış asker edasıyla ayağa kalkıp oyununa devam ediyor.
İngilizler’in oyun sahalarında keşfettikleri bir diğer husus da devşirme oyuncu sistemidir. İngilizler’in başarılarının birçoğunun altında devşirme oyuncuların azımsanmayacak rolü vardır. Londra’nın nezih sokakları ve İngiliz sterlinin duygusal banknotları, onları doğdukları topraklardan koparmıştır. Bu oyuncular, kendi vatandaşı oldukları ülkelerin takımlarına karşı bile dişini tırnağına takarak oynarlar. Sakatlık geçirme pahasına kafalarını tekmeye uzatır ve kendi kardeşlerine karşı goller atarlar.
İngiliz oyun sisteminde ve takım yapısında dikkat çeken bir başka husus da kilit mevkilerde devşirme oyuncunun olmaması ya da sayısının çok az olmasıdır. Kale, ön libero, orta saha ve forvet genelde İngiliz asıllı oyunculardan seçilir. Mesela milli takımlarında penaltıları büyük çoğunlukta devşirme olmayan oyuncu gole çevirir. Takımın yükünü çeken mevkilerde ise devşirme oyuncular maç boyunca kendilerini heba ederler. Kanatlarda bir o kaleye bir bu kaleye koşarken kan ter içinde kalırlar. Defansta ve orta sahada rakipleri ile boğuşup dururlar.
Asıl hedef olan “galibiyet”e ulaşmak için her yolun kullanıldığı ve mubah sayıldığı İngiliz oyun sisteminde, “paranın ve şöhretin satın alamayacağı kimse olmadığı” kuralı kabul edilir. Böylece kıtalararası bir oyun kurucu olan İngilizler top çevirdikleri ve iddialı oldukları birçok alanda söz sahibi olmayı başarmışlardır. Rakibiniz İngiltere ise galip gelmek için çok fazla seçeneğiniz yoktur. Ya onlar gibi oyunu çirkefleştireceksiniz –ki bu tam da onların istediği şeydir, çünkü bu konuda onları geçebilen çıkmamıştır- ya da oyunu sertleştirip özellikle asilzade oyuncuların canını yakacaksınız. Aksi takdirde İngilizlerle yapılan her oyundan mağlup ayrılmak kaçınılmaz olacaktır. Değil mi ki kurallarını İngilizlerin koyduğu bir sahada top çevirmeye çalışıyoruz.
Sonu zafer olabilecek bir ihtimal var ama biraz netameli ve uğraş istiyor: Kendi saha ve oyuncu şartlarımıza göre yeni bir oyun tekniği ve taktiği geliştirmek. Camiamızın bundan sonraki meselesi bu olsun; İngilizlere ve diğer takımlara karşı işimizi görecek yerli bir oyun sistemi. Hadi hayırlısı bakalım…