Indus ve Ganj biri Pakistan’a hayat, diğeri Hindistan’a ruh veren iki Himalaya kökenli coşkun ırmak. Himalayalar’ın eteklerinde doğan ve Hindistan yarımadasının suya muhtaç çölümsü topraklarını doyura, doyura güneye inerek Hint Okyanusu’na dökülürler. Indus Himalayalar’ın eteklerinden yola çıkıp Pakistan’ı, Ganj ise Hindistan’ı emziren bir ananın mümbit ve bereketli iki göğsü gibidir.
Indus ne Ganj’ın çocukları uzun yıllardır birbirleri ile kavgalı. 1947 yılında İngiliz sömürüsü ayak bastığı her yerde olduğu gibi gerisinde Güney Asya’nın Hindistan Yarımadasında da statüsü belirsiz bir anlaşmazlık, çatışma coğrafyası bırakarak yani Keşmir krizini ekerek sözüm ona sona erdi.
Sözüm ona diyorum çünkü, 1947 yılında bugünkü Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Keşmir bölgesini tanımlayan Hindistan yarımadasında İngiliz sömürüsü fiziki anlamda sona ermiş gibi görünse de, aslında üretilmiş Keşmir krizi üzerinden sömürü fiili olarak hala devam ediyor.
“Çekildiğin yerden bir çatışma, kin, nefret, fitne ve anlaşmazlık bırakarak çık” oyunu İngilizlerin klasik sömürü sistem ve stratejilerinin bir parçasıdır. Böylelikle o bölgede fiziki olarak olmasa dahi fiili ve siyasi olarak sömürü boyut değiştirmiş olarak devam eder.
İngilizler Hindistan yarımadasından çekilirken en büyük oyunlarını bütün bir Hindistan yarımadasındaki Müslüman nüfus ve varlığını yeni bir devlet adı altında üçe bölerek oynadılar. Bugün 200 milyon Müslüman Pakistan’da, 170 milyon Müslüman 1972’ye kadar Doğu Pakistan adıyla anılan bugünkü Bangladeş’te ve yine 200 milyonu aşkın Müslüman ise halen Hindistan sınırları içinde yaşamaktadır. Hindistan yarımadasının Müslüman nüfusu ve potansiyeli devletleşme adı altında üçe bölünürken Hindu toplum tek bir Hindistan çatısı altında toplandı. Bu bölünme olmasaydı belki de bugün Hindistan yeryüzünün en büyük İslam devleti ve medeniyeti olacaktı.
Hindistan yarımadasındaki Müslüman toplumlarını üçe bölen İngiltere, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan Keşmir bölgesinin statüsünü belirlemeyerek Hindistan ve Pakistan’ı tarih boyunca çatıştıracak bir kriz ve çatışma kaynağını diğer bir deyişle Asya’nın Filistin’i Keşmir’i üretti. Ortadoğu’yu bölerek ortasına Filistin krizini eken ve tampon ülke İsrail’i yerleştirip bütün bir Ortadoğu, Arap ve İslam dünyasını istikrarsızlaştıran İngiliz aklı, Keşmir gibi yeryüzünün cenneti olarak tanımlanan bir coğrafya üzerinden Hindistan, Pakistan ve Çin’le beraber bütün bir Asya’yı istikrarsızlaştırıp cenneti adeta cehenneme çevirdi.
Sömürünün ardından geçen yüzyıllara rağmen bugün Güney Asya yer kürenin en fakir ve en istikrarsız coğrafyalarından biri olarak hayat sürüyor. Derin yoksulluğa rağmen Hindistan savunmaya 2018-2019 bütçesinde 45 milyar dolar ayırırken Pakistan 10 milyar dolar gibi bir rakam ayırdı.
Sınırlar bölünmeyi, bölünme çatışmayı, çatışma zayıflamayı, zayıflama ise sömürüyü doğuruyor.
Keşmir üzerinden 3 kez savaşa giden Indus ve Ganj’ın çocukları bugün bir kez daha savaşla karşı karşıyalar. Dünya nüfusunun üçte birinin yaşadığı bu coğrafya kontrolden çıkmış bir savaşla birlikte dünya tarihinin en kanlı savaşı ile yüzleşmek zorunda kalabilir.
Krizin nedeni geçtiğimiz hafta Hindistan’ın işgali altında bulunan Jammu ve Keşmir bölgesinde Hindistan askeri konvoyuna düzenlenen terör saldırısı sonucu 44 Hindistan askerinin hayatını kaybetmiş olması. Terör kaynağı ve hedefi kim ve neresi olursa olsun asla kabul edilir bir olgu olamaz. Saldırıyı ise Ceyş-i Muhammed isimli bir örgüt üstlendi. Hindistan örgütün arkasında Pakistan’ın olduğunu düşünüyor. Ne var ki söz konusu örgüt Pakistan’ın da terör listesinde yer alan bir örgüt. Ve Pakistan dünyanın terörden en fazla zarar görüp en fazla saldırıya uğrayan ve kayba uğrayan ülkelerinden biri.
Hindistan ve Pakistan savaşının bir kazananı asla olamaz. Ancak iki kaybedeni olur; Indus ve Ganj’ın çocukları. Böyle bir savaşın kazananı olmaz çünkü her iki ülke de nükleer güç.
Öyleyse üretilen bu suni gerilimin arkasında kimler var ve neden? Görünen o ki iki testi birbirine çarpıştırılıp kırılmak isteniyor. Hindistan büyüyen ekonomisi ile uzun yıllardır Batı’nın tehdit algısını besliyor. Güç ve zenginlik dengeleri Batı’dan Doğu’ya büyük bir göç halinde ve Hindistan ve Çin merkezli güç odakları Batı’yı tehdit ediyor.
Pakistan ise nükleer yetenek ve kapasiteye, nükleer başlık ve taşıyacak uzun menzilli füzelere sahip tek Müslüman ülke. Ve Sünni. Başta İsrail olmak üzere Batı için İran’dan daha çok asıl tehdit her zaman için nükleer silahlara sahip Sünni Pakistan’dır. 200 milyon genç nüfusu ile Sünni Pakistan’ın nükleer yeteneği başta İsrail olmak üzere Batı’nın kâbusu.
Şimdi kontrolden çıkarılmış bir çılgın savaş iklimi ile iki testi de kırılma hedefinde. Batı medeniyeti ve İsrailoğulları için bir Hintli ile bir Müslüman’ın hayati hiç bir değeri yoktur. Indus ve Ganj’ın çocukları mutlak bir yıkım ve felaketten başka sonucu olmayan bu oyuna gelmemeli. Kendilerine gelmeli.