İlker Başbuğ’un, Türkiye siyasetindeki rolü

Abone Ol

          Kılıçdaroğlu’nun 2019 seçimlerinde Cumhurbaşkanı seçilme olasılığı sıfırdır. Siyasi likiditesi olmayan, hatta “siyasi batık” diyebileceğimiz bir figür, (kaç partinin adayı olursa olsun) toplumdan teveccüh görmez. Bu sebeple “Hayır cephesi”nin, parti başkanlarından ziyade, resmi ve siyasi bir hüviyeti olmayan bir kişiyi ortak aday yapma olasılığı daha yüksek kanımca. Daha önce birkaç yazımda ifade etmiş, önümüzdeki süreçte siyaset zemininde İlker Başbuğ’un mühim bir rol alacağını, (ya CHP liderliği ya da CHP’nin öncülüğünde Cumhurbaşkanlığı için) yazmıştım.

          Medyada “muhafazakâr” kökenli bir ismin aday yapılması ihtimali üzerinde duruluyor. CHP eksenli “hayır cephe”sinin Cumhurbaşkanı adayı “muhafazakâr” kökenli olmasından ziyade, “Milliyetçi Kemalist” tandanslı olacağını düşünüyorum. Zira Cumhuriyet’in kuruluşundan beri CHP’nin yürüdüğü politik çizginin, milli ve manevi değerlere yüksek bağlılıkları olan insanlardan oy alma imkânı, Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye’nin menfaatlerini düşünüp AB(D)’ye rest çekmesinden daha düşüktür! Niyetleri, olabildiğince MHP’den oy koparmak, çünkü oluşturdukları “cephe” açısından buradan oy gelme potansiyeli daha yüksek. Buradan hareketle 7 Haziran’dan bu yana yaşanan süreci ve muhtemel İlker Başbuğ’un adaylığını, siyasetteki rolünü değerlendirelim.

         7 Haziran seçimi öncesi ve hemen sonrası siyasi atmosfer ile 1 Kasım seçimleri sonrası siyasi atmosfer farklıydı. 7 Haziran seçimi sonrası siyasi tablo, (CHP-MHP-HDP) teknik olarak koalisyon için kâfiydi. Ancak MHP tavan ve tabanının HDP’ye yaklaşımları gereği mümkün değildi ve olmadı. Bu da bir erken seçimin olacağına işaretti. 1 Kasım’da gerçekleşen seçimlerde farklı bir tablo oluştu ve millet, Ak Parti’ye tek parti iktidarı için yetki verdi. FETÖ’nün, MHP’yi ele geçirme operasyonuyla Akşener üzerinden MHP bölünme yoluna girdi ve artık homojen, tek parça bir MHP yoktu. Akşener’in, MHP’den ayrılarak farklı bir politika yürütmesinin etkisiyle, kendisiyle hareket eden kesim, “Tayyibofobia” hastalığı gereği, gerekirse HDP’yle bile bir araya gelinebileceğini salık veriyordu. HDP ve Kılıçdaroğlu’nun “cephe” oluşturma planları “MHP’den koparılacak mümkün olan en yüksek oranla” tahkim edilecekti. Bunu ilk 16 Nisan referandumunda denediler, kısmen başarılı oldukları da söylenebilir.

         2019 cumhurbaşkanlığı seçimleri için de aynı stratejiyi yürütmek istiyorlar. Mümkün mertebe “hayır cephesi/bloku”nun zeminini genişletme gayretindeler. Evvela bir aday üzerinde ittifak etmeleri gerekecektir. İlker Başbuğ ismi bu cephe için (HDP’yi saymazsak CHP ve Akşener nezdinde) biçilmiş kaftan. Bu noktada HDP cephesinin rıza göstermesi gerekir. Asker kökenli ve milliyetçi refleksleri ile bilinen Başbuğ, HDP tabanı tarafından veto yeme ihtimali var. HDP, yürüteceği politikayla bu engeli de aşabilecektir. Zira Türkiye’nin en politize olmuş tabanı HDP’ye ait, tavanın işaretiyle hareket eder. Ancak bu “pürüz”ü giderse de “hayır cephesi” başka bir sıkıntıyla yüzleşecektir. Çünkü bu güne kadar gelinen süreçte Akşener’e olan güven dibe vurdu. 1 Kasım sonrası MHP’den koparak Akşener ile yürüyüp 16 Nisan’da “hayır bloku”nda yer alan kesimin (tahminen yarısı, %3,5-4 civarı) Akşener’in bir FETÖ projesi olduğuna, MHP’yi bölmeye memur edilen bir figür olduğuna kani olan kesim (son kamuoyu anketleri de göz önünde bulundurulduğunda) tekrar MHP saflarına dönmüş görünüyor. Hal böyle olunca olası aday Başbuğ ne kadar “ideal” biri olsa da milletten “ehliyet” almayacağı anlaşılıyor. “Başbuğ risk alıp ‘arena’ya çıkar mı, yoksa “perde arkasında” kalmaya devam mı eder?” onu önümüzdeki süreçte göreceğiz.